2020 yılı için böyle bir yazı yazmıştım. O sene rekorumu kırmış ve 56 kitap okumuştum. Pandemi başlamıştı ve devlette çalışan bir öğretmen olarak, her zamanki gibi, herkesten daha çok boş vakte sahip olmuştum.
Bir sene önce de bir liste çıkarmıştım. Mutlaka okumam gereken romanları belirlemiştim. Bu listeyi ciddi araştırmalar ve anketler sonucunda hazırlamıştım. Ve görmüştüm ki aslında okumaya değer sanıldığı kadar çok roman yok. Okunmayınca ölünecek olan 250 tane falan roman vardır bana göre. O listede 200’den az sayfa sayısına sahip çok kitap vardı. Bunlardan çok okumuştum. O yüzden 56 kitap okudum 2020 yılında…
Ve eklemiştim: Bir daha bu sayının yarısına zor erişirim…
Goodreads uygulamasındaki “Reading Challenge”ıma o sebeple 29 sayısını eklemiştim.
2021’de 28 kitap okuyabildim. 56’nın yarısına erişmişim.
Bence, artık, ölene kadar bir yılda 30 kitap falan okumayacağım…
Bu seneki hedefimi 13 olarak belirledim. Listemde Türk edebiyatından 13 kitap kaldı çünkü! Onları bitirip kendimi İngilizce roman okuma olayına teslim edeceğim. İngilizce roman okumak hem kolaydır hem değildir. Çünkü illa bilmediğin bir kelime çıkar. Yani benim çıkıyor. Ama Kindle sayesinde o kelimeyi 3 saniyede bakabiliyorum.
Kindle’ım biçim biçim
Ölürem Kindle için
Alem bana düşmandır
Kindle sevdiğim için ay ay!
Ayrıca artık 300 sayfadan az kitabım yok. Bir de bebek var! Gerçi erkeğin işi Almanya’dan iyi. Anne çekiyor sıkıntıyı. Bu arada not: TR babalık ilgi ortalamasının beş katıyım! Şu anda bebekten dolayı kitap okumaktan geri kaldığım olmadı. Bakalım bakalım…
Gelelim okuduğum 28 kitaba…
Hepsini yazmayacağım. En beğendiğim 10 kitabı yazacağım.
10- “Women”, Charles Bukowski
Bukowski’nin üç romanını okudum bu sene. Bir daha da okuyacağımı pek sanmıyorum. Kendisine “Bum” lakabını taktım. Aslında bu kitabı beğendim mi bilmiyorum. Oldukça ilgi çekici bulduğumdan eminim ama… Gerçekten çok ilginç bir adam. Benim bir tezim vardır: Roman olarak basılmayı başarmış her roman bir romandır! İyisi vardır, kötüsü vardır. İyi bir edebiyat ürünü olmadığını düşünen çok insan var ama romandaki “ful” samimiyet pek benzerini göremeyeceğimiz türden. Buna karşı kayıtsız kalamayız. Bence Bukowski’yi insan olarak annesi bile sevmiyordur ama onu yazar olarak seven (veya benim gibi ilginç bulan) milyonlarca insan var…
9- “Mavi Karanlık”, Vedat Türkali
Birkaç gün önce bu romanla ilgili eleştiri yazımı yazdığım için pek ekleyeceğim bir şey yok. Yalnız tekrar hatırlatmış olayım: Fetiş yazarlarımdan biridir ve çürüme temasını çok iyi ele almaktadır.
8- “Karnavalın Ortasındaki Adam”, Cengis Asiltürk
SM’den arkadaşım olan üstat henüz basılmamış olan bu yeni romanını bana mail yoluyla gönderdi ve okumamı istedi. Ben de okudum. Çok beğendim. Aslında üstat benden bunu isteyince tedirgin olmuştum. Beğenmezsem ne diyecektim? Neyse ki endişelerim kısa sürede dağıldı ve çok iyi tesitlerle dolu bir romanla karşı karşıya olduğumu anladım. Basılınca kaçırmayınız…
7- “Kar”, Orhan Pamuk
Orhan Pamuk’tan okumadığım iki roman kalmıştı. Birisi bu “Kar” diğeri de listenin bir numarasında olan romanıydı. Gencer Başkan da “Ben Kar’ı severim” şeklinde yorum yapmıştı. O halde okumalıydım. Aslında şu var: Ben bu son iki Orhan Pamuk romanını biraz aceleye getirerek okudum. Fetiş yazarımın son romanının Mart ayı içerisinde çıkacağını öğrenmiştim. Bütün romanlarını okumuş olduğum fetiş yazarının yeni kitabı çıkar çıkmaz onu alıp okumak istedim. Bu duyguyu yaşamak istedim. Bu duyguyu belki de bir daha ömrüm boyunca yaşamayacaktım. Bu arada “Veba Geceleri”ni hiç beğenmedim ve bu listeye almadım. Bence Orhan Pamuk romanlarına hiç benzemiyor ki bir reddiye geliştirdiğim tek Pamuk romanı oldu. “Kar”a mesafeliydim. Bazen bazı kitaplara karşı okumadan olumlu/olumsuz duygulara sahip olurum. “Kar” içinde olumsuz duyguya sahiptim. Yazar bu romanın siyasi tek romanı olduğunu ve bir daha siyasi roman yazmayacağını söylemişti. Romana başladım ve “büyü” diye tarifini yaptığım Orhan Pamuk evrenine yine güzel bir şekilde giriş yaptım. Tam bir büyüydü yine yaptığı. Kars Anadolu Top 3’ümde yer alır…
6- “Salondaki En Kötü Koltuk”, Murat Murathanoğlu
Dört, beş sene önce “Ben bir hobi seks işçisiyim. O kadar çok hobim var ki iradeyle hayatıma basketbol, edebiyat, felsefe ve şarabı almıyorum.” yazmıştım. Felsefe hariç üçünü de hayatıma aldım. Basketbol için bu kadar geç kaldığımdan dolayı kendime çok kızıyorum. Tıpkı edebiyat gibi onun da aslında ne kadar heyecan verici olduğunu biliyordum oysa ki… Neyse geç de olsa basketbol hayatıma girdi. Yürek dayanmıyor baskete. TR’de basketbola en çok emek vermiş insanlardan biri olan Murat Murathanoğlu’nun otobiyografisini okumak istedim. Otobiyografi okumayı çok severim. Ve onlardan sağlam dedikodular sunmasını beklerim. Ben bu kitabı TR’De basketbolun hikayesini öğrenmek için okudum. Amacıma ulaştım. Sağlam dedikodular da elde ettim.
5- “Yorgun Savaşçı”, Kemal Tahir
Kemal Tahir’den okuduğum ikinci roman oldu bu. Birincisi “Devlet Ana”yı hiç beğenmemiştim. Türk devleti için abartılı bir PR çalışması gibi gelmişti bana. TR’de 1908-23 süreciyle ilgili resmi ideolojinin dümen suyuna gitmeyen kitapları seviyorum. Bana göre TR’de bir burjuva devrimi olmamıştır. Burjuva sınıfı diye bir şey de yoktur. Vizyonsuz ve edilgen haydutların parayı bulunca vizyonsuz ve edilgen olmaya devam etmeleri vardır. Kazanmaya 10 gram kaldığını görmeden herhangi bir mücadeleye girmeyen; kraldan çok kralcı, cumhuriyetçiden çok cumhuriyetçi adamlar bunlar. Bunlar varken asıl mücadeleyi Batılılaşma(ma)yla ilgili farklı yorumları olan o 20 bin adam veriyor. İşte bunların hayatlarını başarılı bir şekilde verdiğini düşündüm bu romanın. Tezlerini de onayladım. Üslup zaten 10 numara Kemal Tahir’in.
4- “Tehlikeli Oyunlar”, Oğuz Atay
“Tutunamayanlar”ı bir daha yazmış bu kitapta. Ona doyamayanlar bunu da okuyabilirler gönül rahatlığıyla. Benim gibi onu hakkını vererek okuduğuna inanmayan ve dolayısıyla bir beş, altı sene sonra onu bir daha okumayı düşünen insanlar da bunu okuyabilirler.
3- “50 Soruda Dil Öğrenme”, Cem Balçıkanlı
50 soruda serisinden daha önce kitaplar okumuştum. Bazen hap bilgi o kadar iyi gider ki… Ben mesela artık tarih okurken hap bilginin peşindeyim. Yorum istemiyorum. Yorumu kendim yapmak istiyorum. Neyse, bu “50 Soruda Dil Öğrenme” kitabı çok iyi geldi. Aslında burada İngilizce öğrenmek kastediliyor büyük oranda. İki sene önce “Kadın Beyni” adlı kitabı okumuş ve yeniden doğmuştum. Yıllardır beynimde formüle ettiğim şeyleri o kitapta harfi harfiyen bulmuştum. Bu kitapta da benzer şeyler yaşadım. Yıllardır düşünerek ve sahada deneyimleyerek elde ettiğim düşünceleri bu kitapta büyük oranda onayladım. Bu kitabı öğrencilerime hediye ediyorum. İlgilisi mutlaka okumalı.
2- “Dar Zamanlar Üçlemesi”, Adalet Ağaoğlu
Ağaoğlu da fetiş yazarlarımdan biri oldu. Türk edebiyatının en iyi kadın yazarı olabilir. Üçlemesini tek kitap gibi alıyorum. Unutulmaz bir deneyimdi bu üçlemeyi okumak. Çok çok iyi. Aslında ikinci kitap olan “Bir Düğün Gecesi” en çok beğenilen kitaptır üçleme içerisinde. Onu okurken pek kendimi vererek okuyamadım. Doğum sürecine denk gelmişti ama diğer ikisinin hakkını vererek okudum. Diyecek pek bir şey yok! Tam bir edebiyat olayı.
1-“Kafamda Bir Tuhaflık”, Orhan Pamuk
Bu romana karşı da mesafeliydim. Bir bozacının romana konu olabilecek kadar olağanüstü şeyler yaşayamayacağına inanıyordum. Okumaya başladım ve bir diğer abartılı/provokatif ama önemli oranda gerçeklik barındıran tezimi hatırladım: İnsanlar ikiye ayrılırlar. Normal tipler ve enteresan tipler… Bozacı Mevlut da basbayağı bir enteresan tipti. Bir İstanbul ansiklopedisi gibi bir roman ayrıca. Bu romana saygı duruşunda bulunmak amacıyla iki hikaye de yazdım. Çok çok iyi. Orhan Pamuk’un okuduğum en son romanı onun en sevdiğim romanlarından biri oldu ve romanların yarısında kendisini “fetiş” yazarım ilan etmiştim. En iyisi ilan etmiştim. “Veba Geceleri” başka bir şey. Onu tanımlayamıyorum şu anda. Neydi? Nasıl bir şeydi? Tarihe bırakıyorum onu. “Kafamda Bir Tuhaflık”. Okumadıysanız hemen yarın başlayın. Hayır hayır, bu gece başlayın!
Not: Yazım yanlışlarına bakamayacağım.