“Asla” kelimesini kullanan diyalektikten hiçbir şey anlamamış demektir. Bu soruya asla diye cevap veremeyiz ama gerçeklere de sırtımızı dönemeyiz. Ekim 2014 itibariyle AKP kitlesi için yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Tabi eğer bir şey yapmak gibi bir derdiniz varsa.
AKP nasıl bir partidir?
Ne yani AKP de kendisinden öncekiler gibi bir burjuva partisi değil mi? Koalisyon dönemlerinde de herkes kendi “adamını” kayırmıyor muydu?
Bunları geçelim.
AKP bir burjuva partisi olma işini en barbarca yapan parti olmuştur. Kendi “adamlarını” ayan beyan kayırmaktadır. Ondan olmayanı ise bırakın rant vermemeyi, gözünü kırpmadan onu öldürebilmektedir de.
Bunlardan daha önemlisi AKP rejimi değiştiren bir parti olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti sadece tabelalarda vardır artık. Hiçbir şey eskisi gibi değildir ve olmayacaktır da. Bu rejim değişikliğinin en önemli özelliği dinci gerici karakteridir. Onu sırasıyla vahşi kapitalizm ve emperyalizm yardakçılığı izlemektedir.
Yani AKP rejimini kendisinden önceki koalisyonlar falan filanla karşılaştıranlar büyük bir hata yapmaktadırlar.
AKP böyle bir partidir. Türkiye’deki egemen sınıfların ve emperyalizmin talepleri “Türkiye gericiliği” diye kodlayabileceğimiz bir siyasal hareket ile birleşmiş ve ortaya AKP çıkmıştır. 2001 Ağustos’unda kurulan parti bir sene sonra tek başına iktidara gelmiş ve bir daha da gitmemiştir.
AKP çok etkili araçlara sahiptir. Para, yalan ve takva yani. Bunların peşinden kolaylıkla gidebilecek bir toplumsallık mevcuttur Türkiye’de. AKP iktidarının sırrı buradadır.
AKP böyledir. Peki AKP, bizim kazanıp kazanamayacağımız tartıştığımız kitleden ne istemektedir?
Unutmayın ki sizin sokakta, çarşıda orada burada karşılaştığınız ve “düzgün” birine benzeyen AKP kitlesinden beklenen en önemli şey oy vermesidir. Bunu yaptığı sürece AKP açısından gerisinin pek bir önemi yoktur.
Son yıllarda oy vermenin yanına bir de şu eklenebilir: AKP kitlesinden kafasını kırmasını, ideolojik olarak kör olmasını, akıl sağlığını gömmesini, mantık ve vicdan denen şeyleri çöpe göndermesini beklemektedir.
Hatta çok yakın gelecekte elinde pala, sopa, pompalı falan sokağa çıkmasını da bekleyecektir.
Fakat dediğim gibi bunları yapmasa bile oy verdiği sürece sorun görünmemektedir.
%40, 45 olarak görebileceğimiz bu kitlenin en önemli özelliklerini cahillik, yobazlık ve alçaklık/şerefsizlik olarak sıralayabiliriz.
Cahil kesimler en tolere edilebilirler gibi gözükmektedir. Burada cahillik derken sadece diploma kastedilmemektedir. AKP’nin ne olduğunu, nasıl bir gelecek yaratmak istediğini kavrayamayanlar da bu gruba girer. Halkı küçümsemek gibi demogojik bir iş yapmıyorum. Gerçekten cahillik tarafından abluka altına alınmışlar ve kavrayamıyorlar. Bu cahil insanlar ülke gündemini hayatına zerre dahil etmeyenler de olabilir AKP’nin sahip olduğu yalakalık mekanizması sayesinde sürekli yalan tarafından beslenen kesimler de olabilir.
Sonuçta bu kesim oy verdiği için “kötülüğün” hareket kabiliyeti içerisindedirler ve o kötülük ile birlikte devinmektedirler. Sosyalist siyaset çok somut başarılar kazanmadıkça bu kesimler asla bizim ne söylediğimizle ilgilenmeyeceklerdir. Sadece sözümüzü bile bu kesimlerin çok az bir bölümüne ulaştırabiliyoruz an itibariyle. Dolayısıyla en umut vadeden bu kesimlere bile şu aşamada harcayabilecek bir enerjimiz yok. Yaptığınız sohbet esnasında çıldırmaktan başka elinize bir şey geçmeyecektir.
Yobazlığa gelelim. Ne denebilir ki? Uzun yıllar iktidar pratiği olan yobazlık 1923’te göreceli olarak iktidardan uzaklaştırıldı. Fena darbede yemedi ama tam olarak yok edilmedi. 1948 Marshall Planı ile birlikte bu kesimlerin önündeki engeller adım adım kaldırıldı ve günümüzdeki noktaya geldik. Örgütlü bir yobaz için yapılabilecek hiçbir şeyin olmadığını düşünüyorum. Bunları kazanmak şöyle dursun bir daha kafalarını kaldıramayacakları bir şekilde yenmemiz lazım. Empati, sempati boş laflar. Bunlar şu anda iktidardalar ve her gün somut adım atıyorlar. Kararname, yönetmelik, torba yasa şeklinde. Yakında fiili durum da yaratabilirler. Yozgat’ın bir kıl kuyruk ilçesinde namaz vakti dışarıda olanları dövmeye başlasalar kim ne yapar şu anda? Bunlarla mücadele çetin olacak ve mutlaka bunlar yenileceklerdir. Bunlar ülkenin yarısını öldürmeden istedikleri düzeni hayata geçiremezler ve bunu da yaparlar göz kırpmadan. Bunları (tekrar söylüyorum örgütlü gericiler ve hareket kabiliyeti altında olanlar) kazanabilen insanın elini öperim ki annemin babamın bile eline öpmeyen bir insanım.
Üçüncü alçaklık/şerefsizlik idi. Yani görüyoruz. Küçük/büyük, iyi/kötü çıkar için memleketin üzerine benzin dökülüp yakılmasına ses çıkarmayanlar bunlar. Görse de idrak etse de o siktir boktan çıkar için alçalmayı göze alıyor. Dünya görüşü bu. Düşüncesi bu. Yaklaşımı bu. Siz iyi ve güzel olanla hem de mücadele edilmeden alınamayacak olan iyi ve güzel olanla bu insana gitseniz ne değişir?
Marksizme göre insanlar kendi kendilerine bırakılmış, kendilerin seçim şansı verilmiş, her şey bir bir anlatılmış insanlar değildirler. Toplum bir ideolojik operasyon nesnesidir. Sistem, insanlardan 20 yaşına geldiklerinde ne olmalarını bekliyorsa bunun için sürekli adımlar atar. Yani AKP gençlik kolları üyesi Burakcan Kılkuyrukoğlu da bilmem ne bok tarikatı üyesi Kübranur Zavallıoğlu da veya Fenasi Çıkarcıoğlu da aslında hep sistemin bir çıktısı. Bunlara acıyalım ama bunların “kötücülün” hareket kabiliyeti içerisinde olduklarını da akıldan çıkarmayalım.
Savaşsız bir dünya istiyorsanız bunun için savaşmak zorundasınız. Bu kesimleri akılla, vicdanla, kararlılıkla, sabırla yeneceğiz. Kazanmayacağız, yeneceğiz. Durup dururken o çok etkili “kötücül” mekanizmayı bırakıp “hadi ben geldim, ee ne yapıyoruz şimdi?” demeyeceklerdir.
İşimiz hem zor hem kolay. Türkiye bir kabile devleti değildir. Küçümsenmemesi gereken bir ilerici birikime sahiptir. Gerici birikim ne kadar güçlüyse ilerici birikim de o kadar potansiyel sahibidir. Bu birikim, 2. Abdülhamit gibi bir gerici despotun bile kıçına tekmeyi vurmuştur.
Kolay değil ama imkansız hiç değil.
Yeter ki doğru strateji izleyelim. Yüzümüzü dönmemiz ve ayağa kaldırmaya, nitelikli hale getirmeye çalışacağımız kesim o taraf değil bu taraf. Bu taraf çok mu sorunsuz? Kesinlikle değil ama potansiyel bu tarafta.
Türkiye’nin bir aydınlık geleceğinden bahsedilebilecekse eğer bu işin öznesi açıkça söylemek gerekirse CHP’ye ve BDP’ye oy verenler olacaklardır. Bunları barıştırmak da az buz bir iş değildir ama olacaksa böyle olacak. Kürdistan’da oluşabilecek bir otonom idare -ki hiç de ütopik bir şey değildir- bu iki halk arasındaki tarihsel kader birliğini yok edemeyecektir. Bu zaten teknik olarak da imkansızdır.
Yani eşşek gibi birleşip mücadele edeceğiz ve kıl kuyrukları yeneceğiz.
Biz öldürmeyiz ama onlar öldürmeden asla rejimlerini tam olarak tahsis edemezler. Avantajımız burada.