“All That Jazz” (1979)

Serdar Turgut’un daha önce link verdiğim yazısında geçtiği için izlemek istedim Bob Fosse’nin “All That Jazz/Bütün O Caz”ını. Turgut, yazısında, 70ler Amerikan sinemasının aydınlanmacı tarafına dikkat çekiyor ve ezber bozan filmlerin çokluğundan bahsediyordu. Coppola, Scorsese, Speilberg, Lucas gibi yönetmenleri anıyor ve bazı filmlerin adlarını veriyordu. “All That Jazz”i de o ezber bozan filmlerden biri zannettim ama yanılmışım. Bu blogda bir kaç kez bana en uzak olan film türünün müzikaller olduğunu yazmıştım. Hikayeye duygu katmak için bir yerlerden gelen müzikler eşliğinde aktörlerin şarkı söylemesi bana saçma geliyor. “All That Jazz”de olduğu gibi hikayenin parçası olarak şarkılar söylenmesineyse itirazım yok. Kadın ve keyif veren maddeler düşkünü bir Broadway yönetmeninin ölümle flörtü fantastik bir şekilde perdeye yansıtılmış. Öffff! Şimdi yazarken bile sıkıldım. Kadın erkek ilişkisi üzerine birkaç ilginç kelam eyledi ve birkaç ilginç sekans barındırdığı için altı verdiğim filmin asıl hakkı beş veya dört. Aynı yazıda geçen siyah beyaz “The Last Picture Show” beni biraz daha heyecanlandırıyor. Daha bir film gibi duruyor. Göreceğiz.  

Bu yazı All That Jazz, Bob Fosse, Bütün O Caz, Francis Ford Coppola, George Lucas, Martin Scorsese, Serdar Turgut, Steven Speilberg, The Last Picture Show kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

“All That Jazz” (1979) için 2 cevap

  1. Burak der ki:

    Aslına tür olarak müzikaller bana hep eğlenceli gelmiştir. All That Jazz'da klasikler arasında bildiğim kadarıyla fakat hala izlemediğim için filmle ilgili yorum yapamıyorum. Şimdiye kadar sanat eseri diyebileceğim bir müzikal ile karşılaşmamış olsam da cidden başarılı örneklerini seyretmiştim. Bu senin bahsettiğin duyguya eşlik eden müziğin başlaması ile diyalogların da şarkı haline gelmesi olayı daha teatral olarak ele alınmış müzikallerde sıkça karşılaşılan bir durum, ama kimisinde güzelde durabiliyor.

  2. marlonbarando der ki:

    Bir kaç eğlenceli müzikal ben de seyrettim. Hıncal Uluç'un favori filmleri bunlar. Sabun köpüğü işte. Zaten günümüzde müzikal özelliği barındıran filmler çekilirse basit bir nostaljik çaba olarak algılanıyorlar. Devirlerini kapattıklarını düşünüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.