1- Sosyalizm iyi, güzel de ütopik. Gerçekleşmesi hayal.
Baştan aşağı akıl dışı olan kapitalizmin ebediyete kadar var olacağını düşünmek ne kadar gerçekçi? Kapitalizm sadece akıl dışı değil aynı zamanda insanlık dışı. Bu sömürü düzeni sonsuza kadar var olacak ama bunun tek alternatifi olan sosyalizm hayal olacak. Amerika, artık satmaya çalıştığı yalan demetini, bazı coğrafyalarda iki yılda bir makyajlamak zorunda kalıyor. Örneğin, Latin Amerika kıtasının, neo-libearlizme artık karnı tok. İspanya’da 25 yaş altı çalışabilir nüfusun %50’si işsiz. Bir sürü ilginç veri var ama kapitalizmin sonsuza kadar var olacağı düşüncesi “gerçekçilik”. Zaman, Bugün, Taraf, Akit, Yeni Şafak, Hürriyet, Milliyet, AMK yazmıyor bunları çünkü. Masal anlatmıyorum, sonuna kadar mücadele edecekler ama kaybedecekler. Ayrıca durum ne kadar kötü olursa olsun tarihsel sorumluluk bu arayışı zorunlu kılıyor.
2- Eşitlik insan fıtratına, insan doğasına aykırı.
İnsan fıtratı zaten dini bir kavram. Bizim onla işimiz yok. Biz Marksist’iz. Marksizm değişmez, statik bir insan doğası kavramını da reddeder. İnsan değişir ve değiştirir. İnsan doğası diye bir şey varsa, dünyada suçun en yoğun olduğu coğrafya Latin Amerika iken yine bu coğrafyada yer alan Küba’da suçun yok denecek kadar az olmasını neye borçluyuz? Son açıklanan araştırma sonuçlarına göre, Rusya’daki psikolojik rahatsızlık oranları açısından 1981 ile 2011 yılları arasında neden dağlar kadar fark var? Nasıl oluyor da bir önceki seçimlerde AKP’ye MHP’ye oy vermiş insanlar komünist olabiliyorlar? İnsanı var eden şey, gökten indirilmiş bir takım metafizik unsurlar değil, gerçek hayatında maruz kaldığı somut, maddi koşullardır.
3- İnsanların dini değerlerine saldırma.
Ben Mevlana değilim. “Herkes” kelimesine temkinli yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. Herhangi ciddi bir toplumsal projeye “herkes” diyerek başlarsanız, mülk sahibi sınıflar emekçilerin başına mutlaka çorabı örerler. Bu yüzden kendime düşmanlıklar tarif ediyorum. Bunu sınıfsal düzlemde yapıyorum. Patron, sermaye sınıfına ait bireyler bizim düşmanımız. Bunlar kibar, oturmasını kalkmasını bilen, sanattan anlayan, espritüel insanlar olarak görülebilirler ama dayattıkları düzen aşağılık bir düzendir. Ben bu düzenin sahiplerine ve onlara destek olan kişi ve kurumlara düşmanım. İşçi sınıfına ait bir bireye asla hakaret etmek istemem. Bireylerle uğraşmıyorum. Burjuvalar hariç bütün bireyleri de çok seviyorum. Lütfen bir ay değil iki ay araştırın ve dünyada herhangi bir dinde “özel mülkiyetin olmaması” gerektiğine dair gram bildirim getirin bana. O zaman tövbe edip o dinin kulu, köpeği olacağım. Komşusu açken falan diye gelmeyin yalnız.
4- Benim Atatürk, Kürt Sorunu ve din konusunda kırmızı çizgilerim var.
Sosyalizmi anlat diyorsun. Kapitalizmin berbat bir şey olduğunu seziyorsun. Bir şeylerin değişmesi gerektiğini, bir şeylerin yapılması gerektiğini söylüyorsun. “Sokaktaki insan”dan bir adım önde olmak istiyorsun. Bunlar olurken ve olacakken hiçbir ideolojik hesaplaşma yaşamamak istiyorsun. Kapitalizm koşullarında şekillendiğin halinle ölene kadar devam etmek istiyorsun. Sakin ol. Rahat ol. Harika şeyler olacak.
5- Önce insan olmalı. İster sağcı ister solcu olsun, önce insan olmalı.
Bu yargı çok yaygındır. Bunu duyanlar büyük oranda kafalarıyla onaylarlar. Oysa biraz derine inilince bu yargının bir sürü tehlike barındırdığı görülür. Hep analoji konusuna geliyoruz. Yani benzemezler arasında benzerlik kurmak. Bunu siyaseten yaparsanız intihar edersiniz. Sol, sosyalist siyasete ait olan bireyler insani özelliklerini geliştirmeliler. Sağcılardan ise böyle bir şey beklenemez. Sağcılar derken patron, sermaye sınıfına ait bireylerden bahsediyorum. Emekçi halk sağcı olamaz, öyle olduğuna dair kandırılırlar. Dolayısıyla bu sağcılar istedikleri kadar “düzgün” bir insana benzesinler, dayattıkları düzen itibariyle insanlık dışı yaratıklardır. Örneğin Eczacıbaşı. İstanbul Film Festivali’ne sponsor oluyor. Ne kadar iyi değil mi? Oysa bir burjuva olarak binlerce işçiyi sömüren birisidir o. Bu sömürüyü gerçekleştirirken ne insanlığı! İnsanlık diye bir şeyden bahsedeceksek, o kişinin sömürüye karşı aldığı tutuma bakılmalı önce. Ondan sonra ancak elde kalanlar davranış, “ahlak” olarak falan değerlendirilebilir.