Böyle diyor filmde…
Şu anda dünyamızın berbat bir yer olduğunu mu düşünüyorsunuz? Aynı şekilde Türkiye’nin yaşanılmaz bir yer olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Öyle değil diyemeyeceğim fakat size Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Veya Emile Zola’nın “Germinal” adlı romanını…Roman okumayı sevmiyorsanız 1993 tarihli Fransız yönetmen Claude Berri’nin epik filmini izlemenizi tavsiye ederim.
Engels’in kitabında 1845 yılında İngiltere’deki emekçi sınıfların durumunu görünce hayret ve dehşet duygularını beraber yaşarsınız. 16 saat ölümüne çalışılan iş yerleri, bir odada 20 kişi kalmak, bir tuvaleti 170 kişinin kullanması, annelerin çocuklarını öldürmesi, beş yaşında madende çalışmaya başlamak falan bir dolu dehşet ayrıntı size o tuhaf, karışık duyguları hissettirir.
Aynı yıllarda Fransa’da durum nasıldır?
Roman (ve de film) aynı yılları değilse de 1860 yılını mercek altına alıyor. Bu 15 yıllık fark önemli çünkü arada bir 1848 yılı var. İşçilerin ilk defa bir sınıf olarak tarih sahnesine çıkmaları ve yenilmeleri var. Bir de yenilmeleri ardından güç biriktirmeleri, politikleşmeleri, örgütlenmeleri var.
Böyle bir toplumsallığı inceliyor “Germinal”.
“Germinal”, sinemada çok sık rastlanılan “biri-gelir-bir-yeri-değiş
Etienne madenci kasabasına geldiğinde amacı basit bir şekilde iş bulmak değil ezilen kesimleri ayağa kaldırmaktır. Yanına yerleştiği madenci ailesinin bireyleri özelinde o yıllardaki Fransa emekçilerinin toplumsal hayatı, özel hayatı, psikolojisi hakkında bilgiler elde ediyoruz. Çalışma koşulları Engels’in anlattığı gibi zaten. 1860’da bunun böyle olması normal de normal olmayan 2015 yılında birilerinin “ölmek madencinin kaderinde var” demesinde.
Filmdeki pazar eğlencesi sahnelerini bu anlamda dikkatle izlemeliyiz. Kısa bir süreye tekabül eden bu sahneler emekçilerin toplumsal yaşamında nelerin olduğunu, hangi moral değerlere sahip olduklarını, bireysel dünyalarını neyin kapladığını bize anlatıyor.
Bu sahneleri bir hazırlık gibi düşünebiliriz. Emekçi sınıfların durumu anlatılıyor. Burjuvazinin durumu da biraz kaba bir şekilde de olsa anlatılıyor. Film greve hazırlık yapıyor.
1860’lar aynı zamanda kriz yılları. Burjuva sınıfı karlarından düşüşleri emekçilerin sırtına yüklemek istiyorlar her zamanki gibi.
Devrimler çağı olduğu için emekçi sınıflar hemen karşılığını veriyorlar. Film de bu cevabı yani grevi anlatıyor. Grev sınıflar mücadelesinin en net gözlemlenebildiği durumlardan biri. Sermayenin hamleleri, karşılığında işçilerin hamleleri, boşa düşüşler, değişen dengeler, geri çekilmeler, ileri atılışlar, safların çok hızlı bir şekilde değişmesi falan hepsini bir güzel görüyoruz.
I. Enternasyonal’deki Marksizm, anarşizm çekişmesini de görüyoruz.
Rus anarşist Souvarine karakterinin kimi temsil ettiğini biliyoruz değil mi?
Bunun karşısındaki Etienne karakteri tam olarak Marksist değildir. Bunun iki sebebi var. Birincisi o yıllarda Marksizm ideolojik üstünlüğünü henüz ele geçirmiş değildir ki bunun için uzunca bir süre gerekecektir. İkinci sebep ise Zola’nın tam olarak bir Marksist olmayışıdır. O yüzden Ethienne karakteri Zola’nın tereddütlü dünya görüşünü yansıtır.
Mücadele kazanılacak mı?
Ben iyi bir edebiyat tüketicisi değilim. Kitabı okumadım ama şundan eminim ki film romanın ruhunu yansıtmakta yetersiz kalıyordur çünkü bu, hep böyledir. Sinemanın en potansiyelli sanat dalı olduğunu düşünüyorum ama romanın sahip olduğu olanaklara sahip olması da mümkün değil. Ondaki ayrıntı zenginliğini iki saatlik bir filmde bulabilmemiz imkânsız. Farklı değerlendirilmeliler.
“Germinal” bir film olarak oldukça iyi, etkileyici, üstün bir filmdir.
“Germinal” Fransızca tohum demekmiş. Ayrıca Fransız Devrimi’nin kendisine has takviminde şu an içinde bulunduğumuz döneme denk geliyor. Film, bir tohumun serpildiğine emindir. Hatta gelecek yüzyılda bu tohumun ortaya çıkardığı insanlar dünyayı yaşanılabilir kılacaktır. Bu, neredeyse oluyordu.
20. yüzyılın başında yaşayan Phelanov’a göre de gelecekte insanlar onlar kadar mücadeleci olmayacaklardır. Kim haklı kim haksız?
Soma’nın yıldönümü yaklaşıyor.
Kimin haklı kimin haksız olduğu cevaplanamaz bana göre. Tarih verecektir bunu cevabını. Tohumları yok edemedikleri bir gerçek ama…
Başlığa dönelim: Bütün suç dünyanın diyordu emekçi karakter. Nazım Hikmet’in “Akrep gibisin kardeşim” şiirine de selam göndererek diyelim ki bütün suç tohumları yok etmek isteyenlerin.
İyi günler.