*Bukowski’nin üç romanını, bir tane de şiirini okudum. Toplam altı romanı var. Hiçbir insanın bir şiirden fazla şiirini okuyamam. Bu benim eksikliğim, kimse savunmaya geçmesin lütfen. Öykülerini okumaya gerek yok. Zira er meydanı romandır. Edebiyat tarihinde hem roman hem de öykü yazmış ama öyküleriyle anılan kaç kişi vardır? Bütün bunların üstüne sanırım Bukowski’yle ilgili bir şeyler söyleyebilirim.
*Kendisine bir lakap taktım: Bum… Bum yani İngilizce serseri veya evsiz demek. O anlamını düşünmedim çoğunlukla… Bu kelimenin bir diğer anlamı da popodur. Kendisine bu lakabı takmamın arkasında Bukowski’nin hal ve tavırlarının, poponun Türkçede insanları tarif etmek için kullanıldığı anlama denk gelmesidir. Yani ona taktığım “bum” lakabını ancak Türkiye’de yaşayan ve İngilizce bilen insanlar anlayabilir. Nasıl bir insan olduğuna geleceğiz.
*Bazı insanlar Bum’ın yazdıklarının edebiyat olmadığını öne sürüyor. Bana göre roman olarak basılmayı başarmış her roman bir romandır… Bir insan roman yazmayı planlayıp, yazıyorsa ve bunu bastırmayı başarıyorsa artık o aşamada birisinin gelip onu aforoz etmeye hakkı yoktur. Burada benim en gıcık olduğum yargılardan biri olan “Bırakın da isteyen istediği gibi…” yargısıyla başlayan cümlelerden birini kurmak niyetinde değilim. Roman yazmak en sıra dışı insan faaliyetinden biri olsa gerektir ve çok az insan bunu yapmayı düşünür. Bunu düşünmek ve eyleme geçmek gerçekten önemli bir iş. Başarılı olur veya olmaz o ayrı bir mesele ama buna karar vermiş ve bunu gerçekleştirmiş bir insanı aforoz etmek kimsenin hakkı değil. Zaten roman en geç icat edilmiş sanat dallarından biri. Uzun yıllar halkın süzgecinden geçip gelmemiş. Birileri bir şeyler yapmış, sonra birisi gelip başka bir şey yapmış. Aşağı yukarı 200 yıldır olan bir sanat dalı ve Bum bu olayı 150. yılında yakaladı.
*Bum’ın yazdıkları edebiyat. Peki, iyi bir edebiyat mı? Bence çok iyi değil. Ama fazlasıyla dikkate değer… İlginç…
*Bum’ın edebiyatının en göze çarpan kısmı samimiyeti. Yani bir şeyler yazarken birilerini incitirim, kırarım, kendime küstürürüm diye gram düşünmemiş. Bu anlamda oldukça ilgi çekici buluyorum kendisini. Hatta benzersiz buluyorum. Evet bu anlamda benzersiz. Ayrıca büyük cesaret isteyen bir şey.
*Kendisini olduğu gibi ortaya koymuş. Bütün arızalarıyla. Epeyce de arızası var. Empati duygusundan oldukça uzak, insan nefreti konusunda tereddütsüz, serserilik konusunda kararlı biri.
*Cinsellik ve alkol kullanımı temel iki tema. Daha doğrusu cinsellik ve düşkün yaşam… Kural tanımaz bir cinsel hayatı var. Meşhur olmanın getirdiği avantajları sonuna kadar kullanıyor. Son 4, 5 senede açığa çıkan taciz bilincine göre Bum’ın yaşadıklarının bir bölümü direkt tutuklanmayı gerektirecek suçlar, saldırılar. Edebi gücünü kullanarak kadınları istismar etmek Bum için en temel hobi. Çoğu zaman buna gerek de kalmıyor. Bir telefon geliyor, şiir okuma gecesinin ardından verilen partide biri kendisine yanaşıyor, hatta bazen evde otururken zil çalıyor ve Bum kendini yatakta buluyor. Kurduğu cümle kısa ve net: “Let’s fuck!” Bum ve sadakat… Bu şeye benzer: baklava ve kırmızı biberin yan yana gelmesi…
*Bum kadınlara değer veriyor mu? Genel olarak insanlardan nefret ettiğini sık sık dile getiriyor zaten. Kadınları ayrıca “sevdiğini” söyleyemeyiz. Kadınlardan da nefret ediyor. Bence onları küçümsediği de gerçek. Ayrıca yine bence cinsel davranış bozukluğuna sahip. Bu yüzden de yaraladığı kadın sayısı epeyce fazla. Edebi gücü sayesinde çok fazla kadına ilgi çekici geliyor. O da bunları bozuk kişilik yapısından dolayı istismar ediyor. Ona ilgi gösteren kadınlar da genelde kafası kırık tipler.
*Bum’ın dil kullanma becerisi nasıl? Romanlarını İngilizce okudum. Üçü de 70’lerde yazılmış romanlardı. Bütün küfürlü ifadeleri aynen kullanıyor. Türkçe çevirileri nasıldır bilmiyorum. Eğer “sıkı bir şekilde düzdüm” falan gibi ifadeler varsa bence yanlış çevirmişlerdir. 70’li yıllar “fuck” kelimesinin daha yeni yeni sinemaya girdiği yıllar. Edebiyatta bunu ilk başlatan Bum olabilir. Bu kadar yoğun kullanan ilk kişi olduğu bence kesindir. Oldukça sade bir dili var. Basit ve anlaşılır. İngilizce roman okumaya başlangıç yapmak isteyen varsa direkt Bum’a yönelebilir. Romanlarda görmeye alışık olmadığımız kelimeler olduğu için romanları dikkat çekici. Parlak tasvirler, karmaşık yapılar yok romanlarında. Oldukça basit “Geldim, yedim, içtim, sıçtım, kustum, siktim ve yattım” tarzı cümleler var. Ayrıca yaptığı serseriliklerden büyük keyif aldığını da belli eden cümleler var. Kadınlara yaptığı fenalıklardan da büyük bir keyif aldığı belli.
*Romanları otobiyografik. “Post Office” romanı adı üstünde yazar olarak meşhur olmadan önce postanede geçirdiği günleri anlatıyor. İşten kaytarmak Bum için bir ata sporudur ki bu konuda onu fazlasıyla destekliyorum. “Factotum” romanı ise postane günlerinden önceki aylaklık yıllarını anlatıyor. Factotum vasıfsız eleman, ne iş olursa yapan eleman demek. Kendisi de böyle biri. Girdiği bütün işlerden rahat durmadığı, işi savsakladığı için atılıyor. Bu esnada yazarlığa merak sarıyor ve geceleri sürekli yazıyor. Nihayet çabaları sonuç veriyor ve yazar olarak ünleniyor. “Women” romanı ise yazar olarak ünlendikten sonra baş döndürücü bir tempoyla yatıp kalktığı kadınları ele alıyor. Bunların hepsi saçma sapan ilişkiler ve Bum hepsinde kadınlara kötü davranıyor. Alan memnun satan memnun olduğu için bize yorum yapmak düşmez.
*Hep aynı karakteri karşımıza çıkıyor romanlarda: Henry Chinaski. Bu, onun alter-ego’su.
*İçkiler çok anılıyor romanlarında. Altılı bira ve skoç artı su en çok karşımıza çıkanlarından. Sonra şarap geliyor. Uyuşturudan çok az bahsediyor. Bilmiyorum belki bu yasak olduğu içindir veya içkiyi çok sevdiği için o işlere girmemiştir pek.
*Irkçılık da var Bum’da. Amerikan yerlileri için ırkçılık olarak kabul edilen tabirleri kullanıyor. Injun gibi. Siyahlardan hiç iyi bahsetmiyor. Yahudilerden de kötü konuşuyor. Dönemin koşullarına göre mi değerlendirmeliyiz? O dönemlerde ırkçılık çok daha beter durumdaydı. Kimseyi sevmeyen ve erdemli olmak gibi bir derdi hiç olmayan Bukowski’nin kimsenin sevmediklerini daha bir sevmemesi şaşırtıcı olmasa gerek.
*Evlat olsa sevilmeyecek bir insan Bukowski.
*Ama yazdıkları çok ilgi çekici.
*Etrafındaki kalitesizlikleri çok iyi tasvir ediyor. Külüstür arabalarını, leş evlerini, hırpani giysilerini, dandik ev eşyalarını çok iyi tasvir ediyor.
*Son karısının Bum’a ev aldırdığını okudum. Bence tarihin en büyük ironilerinden biridir.
*”Kızlar piç erkek sever!” Böyle bir düşünce var. Bence doğru değil bu. Kızların geneli kendileri ve doğacak çocukları için iyi bir “tedarikçi” arar öncelikli olarak. Macera yaşayacaksa öncelikle fiziksel olarak çekici olana sonra da enteresan bir insan olana yönelir. Macera yaşamak isteyen kız sayısı da azdır. Bunları uydurmuyorum. Yapılmış araştırmalar var. Kızların sadece %20’si, yalnızca bir yatak macerasını tolere edebilecek bir insandır. Erkeklerde bu oran %97 falandır. İstisnalara bakıp onları genel durum zannetmeyiniz. Bum enteresan insan kategorisinde oldukça yüksek bir mevkide bulunduğu için fazla sayıda kadının ilgisini çekmiştir.
*Öyle işte. İlginç bir adam. Okuyunuz.