Bir sinemaseveren hemen bugün yapacağı en doğru şey “Do the Right Thing/Doğruyu Seç”i izlemek olacaktır. Hayatımda izlediğim en iyi filmlerden biri…Bir indie…Çok çarpıcı bir ırkçılık teşhiri olup aynı zamanda alabildiğine sevimli, sempatik bir film olmayı başarıyor. Barack Obama’nın eşiyle ilk randevusunda gittikleri film olarak ün yapmıştı. Amerika’nın günümüzdeki saldırgan politikalarında bir değişiklik olmadığını görünce filmin işe yaramadığı düşünülebilir ama bence o Obama’nın problemi. Filmi iyi okuyamamış demek ki..
Dört sene önce izlediğim muhteşem film “25th Hour/25. Saat”den (2002) sonra Spike Lee’nin filmlerini izlemem gerektiği düşüncesi sürekli aklımın bir köşesindeydi de anca vakit bulabildim. Bu arada vcd’den Türkçe dublajlı bir filmini daha izlemiştim. “The Inside Man/İçerideki Adam” (2006) Türkçe dublajdan ne kadar tat alınabilirse o kadar tat vermişti bana. Lee’nin en iyi filmi kabul edilen “Do the Right Thing” gerçekten dediğim gibi tam bir sinema olayı.
Brooklyn’de oldukça sıcak bir gün. Mahallenin sakinlerinin çok büyük bir bölümü siyahi, Hispanik Amerikalılar da mevcut. Dolayısıyla kimsenin durumu parlak değil. Ben şuna inanırım: ekonomik durum bozuksa sorun, bela kaçınılmaz olarak gelip seni bulacaktır. Bu mahalledeki insanların da ekonomik durumları çok kötü olduğu için kaos kaçınılmaz olarak yaklaşmaktadır. Olaylar Mookie’nin etrafında gelişir gibi gözükmektedir. Bizzat yönetmen Spike Lee tarafından canlandırılan Mookie karakteri; sorumsuz, rahat ama sempatik ve vicdan sahibi bir profile sahip. Mahalledeki tek beyaz olan İtalyan Sam’in pizza dükkanında pizza dağıtıcısı olarak çalışıyor. Sam’in iki oğlu var. Biri agresfi rollerde çok başarılı gözüken John Turturro’nun canlandırdığı Pino. Zencilerden nefret ediyor ve uyum içinde yaşamaya inancı yok. Diğeri de “Stranger Than Paradise/Cennetten de Garip”in unutulmaz Eddie’si Richard Edson’ın hayat verdiği Vito karakteri. Görece olarak saf ve iyi niyetli. Baba Sam karakteri de sürekli sövüp sayan biri olarak gözükse de uyum içinde yaşanılabileceğine inancı tam ve onun pizzalarıyla büyüyen mahalle halkını seviyor. Bir diğer siyahi olmayan karakter de Koreli bakkal. O da daha bir sene önce gelmesine rağmen iş yaptığı için mahallelinin tepkisini çekiyor. Aslında filmin tartışmasız bence en büyük başarısı onlarca irili ufaklı karakteri çok iyi işlemesi. Filmde iki üç dakika gözüken karakterler bile hikayeye çok önemli katkıda bulunuyorlar. Hiçbir karakter gereksiz değil. Ve dediğim gibi hepsi çok başarılı bir şekilde işleniyor. Bunda diyaloglardaki başarının önemi yadsınamaz. Unutulmaz diyaloglara sahip bir film.
(SPOILER) Filmin ırkçılığı çok iyi tahlil ettiğini düşünüyorum. Şunu belirtmem gerekir ki burada yazdıklarım veya filmde gerçekleşenler zencilerin dünyanın her yerinde en büyük ırkçı saldırılara maruz kaldıkları gerçeğini değiştirmiyor. Kendi adıma bir dünya vatandaşı olarak onlardan özür diliyorum. Spike Lee’nin “Do the Right Thing”de yaptığı takdire şayan şey ihaleyi bir guba yıkmamak oluyor. Irkçılığın her yerden gelebileceğini düşünüyor. Filmde kimse masum değil. Örneğin yangını çıkartan zeka özürlü biri. Yaşlı bir kadın olaylar başlayınca kendinden geçiyor. En sempatik Mookie, kendisini oğlu olarak kabul eden adamın dükkanının camını ilk indiren kişi olmuyor mu? Linçten zor bela kurtulan Koreli bakkal ölü bedene bile saldırmaya çalışmıyor mu? Herkes bir ucundan bu hengameye destek veriyor. Lise tarih kitaplarında yazdığı gibi bir Sırp milliyetçisinin Bosna-Hersek veliahtını öldürmesinin 1. Dünya Savaşı’nı başlatması misali, kimsenin ciddiye almadığı Buggin Out adlı karakterin düşünmeden gerçekleştirdiği bir eylem olayların fitilini ateşliyor. Yani herkes bir hareketin gelmesini bekliyormuş gibi. Spike Lee bu ruh halini bize teşhir etmek istiyor. Yüzyıllar boyunca buraya nasıl gelindiğini, bir günde yaşanan gündelik olaylardan hareketle, bize kabak gibi gösteriyor.İşte sinemanın gücü dedirtebilecek bir film..
İndireyim hemen. Birazcık Crash'i hatırlattı bana spoiler'a kadar anlattıkların itibariyle. Paul Haggis'in Crash'ini.
Yerel motiflerin, yerel renklerin belgeselvari kullanıldığı bir film. Crash başından beri sert bir filmdi diye hatırlıyorum.