Dokuz buçuktan on

Ne oluyoruz? “Scarecrow/Korkuluk”tan iki buçuk sene sonra bir filme on vermeyi düşündüm. Gaza gelmeyeyim diye bekletiyorum, biraz sakinleşince notumu vereceğim. Bir önceki yazıda anılan Serdar Turgut yazısında geçtiği için merak uyandı içimde ve “All That Jazz/Bütün O Caz” hayal kırıklığından sonra işte gerçek bir 70ler Amerikan filmi. Mükemmel bir açılış sahnesine sahip. Texas’ta toz toprak içinde kalmış, estetikten yoksun bir Amerikan taşra kasabası. Çalışmayan bir araba, kötü country müzikleri çalan sıkıcı bir radyo kanalı ve zevksiz bir kafe. Sırp asıllı Amerikalı yönetmen Peter Bogdanovich’ten hayatın bogdanlığı üzerine mükemmmel ötesi bir film. 1971’te çekilen ve 15-20 yıl öncesini anlatan bir filme dönem filmi diyebilirsek bir dönem filmi “The Last Picture Show/Son Gösteri”. Adından başlayalım. Filmin genel teması olan elimizden akıp yiten güzel şeylerden biri olan kasabadaki film gösterimlerinin sonuncusuna vurgu yapıyor “The Last Picture Show”. Artık televizyonlar olduğu için kimse sinemaya gitmek istemiyor ve bir zamanlar kasabanın tek eğlencesi olan sinema salonu kapanıyor. İkinci Dünya Savaşı ve Kore muharebeleri arasında geçen durgun dönemde Amerikan halkının psikolojik dünyası filmde en çok tahlil edilen tema. Soğuk savaş yavaş yavaş başlıyor ve dünya kutuplara ayrılıyor. 70lerde Vietnam ve Kore savaşının getirdiği psikolojik yıkıma, Watergate skandalı ve Kennedy suikastıyla artan güvensizlik ortamına nasıl gelindiğinin çok başarılı bir tahlili olarak değerlendirebiliriz filmi. Filmin çok sağlam bu toplumsal yanının yanında bir de kadın erkek ilişkileri üzerine ilginç tezler sürmesi de başka bir artısı. Her iki cinsten veya her yaş grubu insandan kaynaklanabilen cinsel sömürü ve ikiyüzlülük çok başarılı bir şekilde teşhir ediliyor. Her biri çok başarılı olan oyunculardan bahsetmek istiyorum:
Jeff Bridges (Duane): Daha önce başıma geldiği üzere, Bridges’ı 20 yaşındayken bile izlesem bana Dude’ı hatırlatıyor. Bu filmde de saf ve biraz kaba delikanlı rolünde döktürüyor Bridges.
Cybill Shepherd (Jacy): “Taxi Driver”ın donuk Betsy’si rolünden tanıdığım Shepherd, bu filmde terbiyemi bozmadan bir sıfat bulamayacağım bir genç kızı canlandırıyor. Imdb’den araştırmalar yapınca ve bazı ettiği sözleri öğrenince sıradan bir hayatı olmadığını öğreniyoruz. Bir şey ima etmek istemedim.
Ellen Burstyn (Lois): “Alice Doesn’t Live Here Anymore/Alice Artık Burada Oturmuyor” filmiyle bahsettiğim Burstyn kısa rolüne rağmen muhteşem bir komposizyon çiziyor. O kasabada yaşayan ve herkes kadar namuslu olan evli bir kadını canlandırıyor.
Timothy Bottoms (Sonny): Daha önce bir filmde izlemişim kendisini ama dikkatimi çekmemişti. Bazı seyirciler filmdeki en dürüst karakter diyebilirler ama ben katılamayacağım. Herkes kadar o da sıradan ve dürüst. Çok başarılı.
Bunlar dışında Aslan Sam, dilsiz Billy ve bayan garson Genevieve gibi kısa ama çok başarılı canlandırılmış karakterler de var filmde. Katıksız bir başyapıt diyebilirim “The Last Picture Show” için ve her şeyine sonuna kadar kefilim. En kısa zamanda “Texasville” adlı devam filmini izlemek istiyorum. Imdb notu beş küsür olan bir filmi bu kadar çok izlemek isteyeceğim aklıma gelmezdi.

Bu yazı Alice Doesn't Live Here Anymore, Cybill Shepherd, Ellen Burstyn, İyi oyunculuklar, Jeff Bridges, Peter Bogdanovich, Scarecrow, Son Gösteri, Taxi Driver, The Last Picture Show, Timothy Bottoms kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.