Şevik Çepnioğlu’nun belgeseli için kaynak metni Fransız kanalına gönderdikten bir süre sonra kanaldan aradılar. İşi çok beğendiklerini ve teşekkür ettiklerini söylediler. Belgeselin izleyici tarafından büyük ilgi gördüğünü eklediler. Türkiye’nin en mutlu adamı Şevik Çepnioğlu’nun karısı, Fadimeana Çepnioğlu’nu da ele alan bir kaynak metin yazmamı talep ettiler. Bu, aynı zamanda yine bir iş teklifiydi. Borçlarım çok olduğu için teklifi kabul ettim ve yine keyif alacağım bir iş yapacağımdan dolayı mutlu oldum.
Fadime Çepnioğlu, o ilk gün biz Şevik Çepnioğlu’yla konuşurken hiç dikkatimi çekmemişti. Şevik’in oturması, kalkması, kıyafetleri, saç tıraşı, çayı içme şekli, boyu, bosu, diş temizliği, tırnak uzunluğu, espri yapma kabiliyeti, pantolon paçası genişliği nasıl milyonlarca adamla aynıysa; Fadimeana’nın da oturması, kalkması, tepsiden sehpaya çay koyma şekli, boyu, kol kalınlığı, başörtüsü üzerindeki sakızı, alınmamış tüyleri, telefonu kapatma şekli, sebzeleri doğrama tarzı milyonlarca kadınla aynıydı. Türkiye’nin en mutlu kadını olup olmadığını hiç düşünmemiştim ama oldukça mutlu olduğu anlaşılıyordu.
Ertesi gün, Şevik beni kapıda görünce yine ifadesiz bir suratla bana bakmıştı. Aynı, minibüsten beraber indiğimizde yaptığı gibi bir şey söylemem için yüzüme bakıyordu. Oldukça yabani görünüyordu. Ona istediğini verdim ve içeri buyur edilmeyi beklemeden hemen oracıkta ne için tekrar geldiğimi söyledim. Öğretmen olmamama rağmen “Buyur geç, Baran Hocam!” dedi ve oturma odasını işaret etti bana. Evlerinde büyük bir salon olmasına rağmen orayı kapalı tutuyorlar ve evdeki vakitlerinin çoğunu daha küçük bir odada geçiriyorlardı. Odada karşılıklı yerleştirilmiş iki köhne çekyat ve aralarında, üzeri fayans kaplı bir tekerlekli sehpa vardı. Çekyata oturunca dizler neredeyse sehpaya değiyordu. Karşıda, duvara dayalı olan bir masada da tüplü bir televizyon vardı. Grisi oldukça solmuş olan Beko marka bu televizyonun ekranının alttan üç, dört santim yüksekliğindeki bir bölümü bozulmuştu. Bu yüzden haberlerde geçen alt yazıları okuyamıyordu Şevik ve Fadimeana fakat bundan dolayı büyük bir eksiklik hissetmiyor gibiydiler.
Kısa bir süre sonra Şevik ve Fadimeana beraberce oturma odasına girdiler. Fadimeana’nın elinde bir tepsi vardı. Tepsinin üzerinde aceleyle demlenmiş ve henüz oturmadığı belli olan çaylar ve açıkta kaldığı için bayatlamış olan “Finger” bisküviler vardı. Turkuaz renkli plastik bir kapta da şeker vardı. Birilerinin ıslak çay kaşığıyla şeker aldıkları ve şekerin bir bölümünü yapıştırdıkları belli oluyordu. Fadimeana’nın yüzünde “Nereden çattık!” mesajı okunuyordu. Şevik biraz daha gülümser gibiydi. Belgeselde de altını çizildiği üzere çatışmadan uzak durmak isteyen, yapıcı bir adamdı Şevik.
O gün Fadimeana’yla bir buçuk saat kadar konuştuk. Bir daha da konuşmadık. Bu konuşmanın kaydıyla kaynak metni oluşturacaktım. Fransız kanalı da tıpkı Şevik’in belgeselinde yaptığı gibi profesyonel oyuncularla çekilen skeçlere bu bilgileri yedirecekti. Fadimeana’ya benzeyen bir oyuncu bulmalarının ne kadar zor olduğunu düşünmüştüm o konuşurken. 1. 49 boyuyla ve 63 kilo ağırlığıyla oldukça orantısız bir görüntüsü vardı. Kısa boyuna rağmen kolları neredeyse bir erkeğinki kadar uzun, kalın ve güçlü idi. Hamileymiş gibi şiş bir karna sahip olmasına rağmen kısa ve çelimsiz bacaklarıyla tuhaf bir görüntüsü vardı. Türkiye şartlarına göre sarışın sayılabilecek saç rengi Fransız kanalının sevineceği tek özelliğiydi. Neyse, oyuncu bulmak konusunda ne yapacakları beni ilgilendirmezdi!
“ALLAH’A ŞÜKÜR DURUMUMUZ İYİDİR!”
“Allah’a şükür durumumuz iyidir! 1963 senesinde Yukarı Cıngıllı’da doğdum. Üç sene ilkokula devam ettim. Okumam vardır çok şükür. Yazmada biraz zorlanıyorum. Dört erkek, dört kızız biz. Ben beşinciyim. Büyük abim geçen sene rahmetli oldu. Mekanı cennet olsun. Evlendiğim seneyi hatırlamıyorum. Evren Paşa’dan önce miydi sonra mıydı hatırlamıyorum. Üç çocuğum var. İki oğlum var Allah’a şükür. Oğullarımın ikisine de daire verdik çok şükür. Kızımın da var. Yedi torunum var. Büyük oğlumun iki oğlu var. Küçük oğlumun üç kızı var. Allah Fatih’e nasip etmedi oğul. Neyse, hayırlısı neyse o olsun! Hakkımızda hayırlıysa Allah ona bir oğul nasip etsin, hayırlısı değilse nasip etmesin. Tatillerde köye gelirler. İnternet iyi çekmediği için çocuklar sıkılıyorlar ve annelerine gitmek istediklerini söylüyorlar. Olsun! Kışın bazan da ben giderim oğullarımın yanına. Gelinlerim iyi hürmet ederler. Beyimin maaşı var çok şükür. Aç, açıkta değiliz çok şükür! Hakkımızda hayırlısı neyse o olsun! Allah devletimize, milletimize zeval vermesin. Şehitlerimizin mekanı cennet olsun. Allah Tayyip’i başımızdan eksik etmesin. Her şey çok iyidir çok şükür! Bir de Fatih’imin oğlu olursa… Hakkımızda hayırlısıysa Rab’bim Fatih’e bir oğul nasip etsin, hayırlısı değilse nasip etmesin!”
Fadimeana’nın sunduğu otobiyografi Şevik’inki kadar ayrıntılı değildi. Zaten Şevik’ten dolayı birçok şeyi biliyordum. Onu konuşturmak için fazla zorlamadım. Cinsel hayatıyla ilgili ayrıntıları verirken epeyce zorlandı ama bu ayrıntıların bu işin bir parçası olduğunu söyleyince biraz rahatladı. Şevik de destek oldu o esnada. Röportajı bitirdim ve bu, iki güzel insanla vedalaşıp evden çıktım.
FADİMEANA VE SİYASET
Siyasetle pek bir ilişkisi olmamıştı Fadimeana’nın. Seçimlerde Şevik hangi partiye oy verirse o da o partiye oy vermişti hep. Bu, çoğu zaman konuşulmazdı. Oy verilecek parti çoğu zaman belli olurdu. 1991’deki seçimlerde her zamanki gibi Anavatan’a oy vereceğini düşünüyorken, seçim sabahı Şevik kendisine “Beyaz ata oy bas!” demişti. Hiçbir zaman ismiyle hitap etmedi Şevik kendisine. Kendisi de ona ismiyle hiçbir zaman hitap etmemişti. Bey derdi çok nadir. Şevik ilçeden eve geldiğinde ellerindeki poşetlerin alınması için “Eyy!” gibi bir ünlem çıkarırdı, o da sesi duyunca mutfaktan gelip Şevik’in elindeki poşetleri alırdı. 1991’de beyaz ata oy verdiğinde bunun nedenini sorgulamadı. İki gün sonra televizyonda beyaz atın kazandığını görünce mutlu olmuştu. 90’lı yıllar boyunca oy verilecek parti meselesi hep konuşuldu. Yani kime oy verileceği her seçim sabahı Fadimeana’ya bildirildi. Hemen hemen her seçimde farklı bir partiye oy verildi. Kimi zaman “Hoca’ya” oy verildi. Fadimeana Hoca’nın kim olduğunu bilmediği için Şevik ona “hilalli başak” diye tarif etmişti oy verilecek partiyi. Bir kere de “güvercine” oy vermişti Fadimeana. Olsundu. Yine o kazanmıştı ya!
Ankara’daki Kuran okuma etkinliklerini takip eden dini sohbetlerde siyaset de konuşulurdu. Bir gün Kürtlerden bahsedildi. Kürtlerle ilgili hiçbir şey bilmiyorken, birden konuşulanlara bakınca onların yazları köyün yakınına gelen ve çadırlarda yaşayan kalaycılar olduklarını anlamıştı Fadimeana. Kalaycıları sevmezdi.
Şevik haberleri izleyip sürekli birtakım ünlemler çıkardığında Fadimeana hiçbir şey anlamazdı. Haberleri takip etmezdi. Sıkılırdı haberlerden. Haberler başlayınca başörtüsünün üzerindeki sakızı alıp çiğnemeye başlar ve el işine yoğunlaşırdı. Zaman zaman Şevik’in çıkarttığı ünlemden normal şeylerden daha önemli bir şeyden bahsedildiğini anlardı. Bu anlarda gözlerini televizyona diker ve “n”, “s” ve “t” seslerinin hepsine benzeyen bir sesin sonuna “ı” sesli harfini ekleyerek o sesi dört, beş kere çıkartırdı. “Nstı, nstı, nstı, nstı!” gibi bir şeydi bu. Tayyip’i çok severdi Fadimeana. Ona hep Tayyip derdi. Onun yaşlı bir kadına sarılırken verilen resmini çok severdi. Boydan yürüdüğü bir fotoğrafını da çok severdi. Vitrindeki Tayyip resmini ara ara silerdi. Yanındaki Atatürk resmini de silerdi. Atatürk’ün kim olduğunu pek bilmiyordu ama ara ara televizyonda gördüğüne ve beyi, onun resmini vitrine koyduğuna göre mübarek bir adam olmalıydı. Siyaset kelimesini hayatı boyunca birçok kez duymuştu ama tarif etmeye kalksa tarif edemezdi. Şevik de ortaya eli yüzü düzgün bir tarif koyamazdı gerçi. Siyasetle ilişkisi pek yoktu Fadimeana’nın.
FADİMEANA VE CİNSELLİK
Tıpkı Şevik gibi, Fadimeana da cinselliğe pek önem vermezdi. Cinsellik kelimesinin ne olduğunu da bilmezdi. Ankara’dayken Ramazan aylarında katıldığı, evlerde gerçekleştirilen Kuran okuma etkinliklerinde, dini konularda sohbetler de olurdu. Bu sohbetlerde “cima” diye bir tabir duymuştu. Cimanın ne olduğunu bilmiyordu. Komşusu Satı ablasına cimanın ne demek olduğunu sormuştu. O da “o iş” diye açıklamıştı. Köydeki kadınlar da cinsellikten hep “o iş” diye bahsettikleri için cimanın ne demek olduğunu oracıkta anlayıvermişti. Köydeki kadınlar o işten, Ankara’dakilere kıyasla daha arsızca bahsederlerdi. Bazı kadınlar neredeyse kocalarından başkalarıyla o işi yaptıklarını ima edercesine cümleler kuruyorlardı. Fadimeana bu tür cümleler geçtiğinde bir tuhaf oluyor ve birisi kendisine herhangi bir konuda bir şey soracak diye çok geriliyordu.
İlk cinsel deneyimini doğal olarak kocası Şevik’le yaşamıştı. Aslında ondan önce bir deneyimi daha olmuştu Fadimeana’nın. 1977 yılında, bir gün yalnız başına harmandan eve dönerken birden komşularının oğlu Duran Abi, arkasından yaklaşmış ve sert bir şekilde kalçalarını sıkmıştı. Canı yanmıştı Fadimeana’nın. Duran Abi’nin ağzından bu harekete eşlik eden bir küfürlü ifade de çıkmıştı. Dönüp dehşetle bakmıştı Duran Abi’ye. Küfür ettiği için neye sinirlendiğini anlamaya çalışmıştı. Duran Abi ardına bakmayarak koşmuş ve uzaklaşmıştı. Aslında hareket hoşuna gitmişti. Bu olayı ve Duran Abi’yi yıllarca rüyasında gördü. Düğünlerde, cenazelerde, bayramlarda sık sık Duran Abi’yi görüyordu. Ak Parti Kahramankazan ilçe başkan yardımcısı ve Yukarı Cıngıllı Köyü sorumlusu olan Duran Abi, hiçbir zaman yüzüne bakmamıştı Fadimeana’nın. Fadimeana hep çaktırmadan onun yüzüne bakıyordu ama Duran Abi hiç ona bakmıyordu. Bir iki kere rüyasında Duran Abi’yle seviştiğini görmüştü. Bu rüyaların akabinde dehşetle uyanmış ve hemen kalkıp abdest olarak dakikalarca namaz kılmıştı. Bir keresinde de Ulus’taki Gül Baba Türbesi’ne gidip dua etmişti.
Gerdek gecesi gerilimli sayılmazdı. Gerdek gecesinden birkaç gün önce komşuları, Fatma Abla kendisine bir şeyler söylemişti ama aklında kalan tek şey korkmaması gerektiği olmuştu. Korkmuyordu zaten Fadimeana. İlk gece o iş olmayınca pek üzerinde durmamıştı Fadimeana. Zaten çok uykusu vardı. İkinci gece de olmayınca endişelenmeye başlamıştı. Üçüncü gece Şevik, kendisine hiçbir şey demeden arkasına geçmiş ve kendisini kucaklamaya başlamıştı. Bir süre sonra kalçalarında bir sertlik hissetmişti. Şevik hemen ışığı kapatmıştı ve “Gel!” diye talimat vermişti. Çok kısa süren bir sevişme olmuştu. Hiçbir şey anlamamıştı Fadimeana. Boy abdestinden dönen Şevik’e çarşaftaki lekeleri gururla göstermişti. Şevik de başka yöne bakarak “Tamam.” demişti.
Sonraki zamanlarda cinselliğin nasıl bir şey olduğunu daha çok anlamaya başlamıştı. Şevik’in “Gel!” demesiyle ışığı söndürüyor ve donunu çıkartıp yatağa giriyordu. Hep sırt üstü yatıyordu. Başka bir şekilde sevişilebileceğini bilmiyordu. Bir gün Şevik tam sevişme ortasında “Doğrul hele!” demişti ve yatakta dizlerinin üstünde dikilmeye başlamıştı. Fadimeana ne demek istediğini anlamamış ve bebek oturuşu pozisyonuna gelip sessizce beklemeye başlamıştı. Şevik ne bir şey diyor ne de bir şey yapıyordu. Bir süre sonra Şevik “Hadi yat uyu!” deyip kendisi sırtını dönerek uyumaya başlamıştı. Tıpkı o gece gibi bazan Şevik yarım bırakırdı şevişmeyi. Böyle durumlarda kendisini suçlayıp suçlamadığını anlamadığı bir ses tonuyla “Hadi, yat uyu!” derdi Şevik. Peygamber Efendimizin “Birbirilerinizin avret yerlerine bakmayınız.” buyurduğu Hadis-i Şerif’e istinaden Şevik’in organını hiç görmemişti. Nasıl bir şey olduğunu bazan hayal ederdi. Bir keresinde büyük oğlu Ramazan’ın güzel yazı defterine kalemle Şevik’in organını çizmeye çalışmıştı. Oğlan içeri girince aceleyle sayfayı kopartıp sobaya atmıştı.
Hamile kalma şansının yüksek olduğunu hissettiği dönemlerde Şevik’le sevişmekten keyif alırdı Fadimeana. Zaten genelde de bu dönemlerde sevişirlerdi. Kızı Gülnaz doğduktan sonra bir daha sevişmediler Şevik’le. Son sevişmelerinde Şevik 26, Fadimeana da 23 yaşlarında idiler. Bir daha sevişmediler ve bunu bir problem olarak görmediler.
FADİMEANA VE DİN
Fadimeana’nın hayatındaki en önemli şey önce çocukları sonra da Rab’biydi. Rab’binin ona sunduğu şeylere binlerce kez şükürler olsundu. Rab’bi ona Şevik gibi hayırlı bir koca ve üç hayırlı evlat vermişti. Beyinin maaşı vardı. Köydeki evi yenilemişlerdi. Oğullarının düğünlerini Dışkapı semtindeki Gümüşlüoğlu düğün salonunda yapmışlardı. Oğullarına daire almışlardı. Torunları vardı. Bir tek Fatih’in oğlu olmamasına üzülüyordu Fadimeana. Haklarında hayırlısıysa Rab’bi Fatih’e bir oğul nasip etsindi, hayırlısı değilse etmesindi.
1990 yılından beridir beş vakit namaz kılıyordu Fadimeana. Sadece Fil, Felek ve Nas surelerini ezbere biliyordu ve her rekatta bunlardan birini okuyordu. Kunut dualarını ezberleyememişti bir türlü. Şevik’in aksine sünnetleri de kılıyordu. Haftada bir kez de şükür namazı kılıyordu. Ankara’dayken gittiği Kuran okuma kursları sayesinde Kuran okumayı öğrenmişti ve elinden geldiğince Kuran’ını okuyordu. Kuran’ın Türkçe meali evlerinde olmasına rağmen bir kere bile açıp okumamıştı onu. Hayatında dolmuş ve dükkan tabelaları dışında pek bir şey okumamıştı zaten. Şevik gazete okumuyordu, dolayısıyla Fadimeana da okumuyordu.
Küçük oğlu Fatih, Alevi bir kızı istetmek isteyince ne diyeceğini bilememişti. “Müslüman mı Alevi mi bu kız?” şeklinde bir soru soruvermişti. Alevilerle ilgili Kuran okuma toplaşmalarındaki sohbetlerde çok kötü şeyler dendiğini hatırlamıştı. Bu olaya karşı çıkacaktı ki Şevik zaten kolaylıkla sorunu çözmüştü.
Şevik’in oğullarının daire sahibi olmasından sonra namaza başlamasına çok sevinmişti Fadimeana. Bir süre sonra Şevik sabah namazlarına kalkmamaya (aslında sadece bir hafta kalkmıştı) başlayınca ise üzülmüştü. Olsundu, ona da şükürdü. Öbür dünyada Rab’bi “Ey kullarım! Benim için ne yaptınız?” diye sorunca gösterecek bir şeyleri vardı en azından. Haklarında hayırlısı neyse Rab’bi onu nasip etsindi!
FADİMEANA VE GÜNDELİK YAŞAM
Gündelik yaşamı da hayatındaki diğer şeyler ne kadar renkliyse o kadar renkliydi Fadimeana’nın. 12 tane yemek biliyordu. Bunları dönüp dolaşıp yapıyordu. Yemek yapmak artık bıkkınlık verdiği için özensizce yapıyordu yemekleri. Kız iken veya yeni gelinken de çok özenmemişti yemeklere. Malzemeleri iri iri doğruyordu. Her şeyi aynı anda atıp kavuruyordu. Tuzu, baharatı göz kararı attığı için sık sık ölçüyü kaçırıyordu. Yemek yemekten keyif almazdı. Yaşamak için mutlaka yapılması gereken bir şeydi yemek yemek. Özel olarak düşkünü olduğu bir yiyecek yoktu. Ankara’da yaşarken bazan Gençlik Parkı’na giderlerdi ve gittiklerinde mutlaka Şişman’ın Yeri’nden dondurma alırlardı. İki sade alırdı hep Fadimeana.
Birikim yapmaya çok önem verirdi Fadimeana. Kendisine ve çocuklarına ancak mecbur kalınca kıyafet alırdı. BİM’den aldığı Dost Yoğurt kaplarını asla atmazdı. Bayat ekmekleri mutlaka yerdi. Bir gün Ramazan çocukken “Anne, sen neden hep bayat ekmek yiyorsun?” diye sorunca “Ben bayat ekmek seviyorum.” demişti. Hayatı boyunca bir lokma yiyeceği bile ziyan etmemiş olmakla övünürdü.
Kaynanasını ve görümcelerini hiç sevmezdi Fadimeana. Onlarla hep fikir ayrılığına düşüyordu. Kaynanasına değil ama görümcelerine lafını esirgemiyordu. Kendi akrabalarıyla ise bayramlarda köyde görüşürdü. Ne zaman bayramda köye gidecek olsa Duran Abi’yi göreceği için belli belirsiz heyecanlanırdı. Her bayram köye gitmeden önce kırmızı yemenisini giyerdi.
Kadın programlarını çok seviyordu. Müge Anlı hangi kanala geçse onu takip ediyordu. Müge Anlı’nın programını izlerken “Aa!”, “Oo!”, “Hii!” gibi ünlemler çıkartırdı. Bazan da “n”, “s” ve “t” seslerinin hepsine benzeyen bir sesin sonuna “ı” sesli harfini ekleyerek elde edilen sesi dört, beş kere çıkartırdı. Sık sık “Allah belanı vermesin!” derdi. “Versin” yerine “vermesin” demeye çok dikkat ederdi çünkü bedduanın gelip kendisini bulacağını çok iyi biliyordu.
Her gün evi temizlerdi Fadimeana. Evlendikten sonra hep böyle yapmıştı. Evliliği boyunca evi temizlemediği bir gün yok gibiydi. Elektrik süpürgesini çok kolay kabullenmişti. Çamaşır makinesini 2002 gibi çok geç bir tarihte almışlardı. Bulaşık makinesini ise bir türlü kabullenememişti. 2013 yılında Altus marka bir bulaşık makinesi almışlardı ama Fadimeana onu neredeyse hiç kullanmamıştı. Makine ona göre İyi yıkayamıyordu. Köyde bulaşık makinesini kullanabilecek bir tesisat sistemi olmadığı için makineyi eskiciye satmak zorunda kalmışlardı. Gelinleri makineyi istememişlerdi. Para ziyan olduğu için çok üzüldü Fadimeana ve bunun için Rab’binden çok af diledi.
Her gün mutlaka bir dolu rüya görürdü Fadimeana. Bunların önemli bir bölümü tuhaf rüyalardı. Bu rüyaları düşünerek geleceğe yönelik mesajlar çıkartıyordu. Sık sık rüyalarına göre hayatında çeşitli konularda konum aldığı da oluyordu. Nazara çok inanıyordu Fadimeana. Duran Abi’yi rüyasında görmeyi hiç istemiyordu ama ara ara görünce tuhaf bir duyguya bürünmekten de kendisini alamıyordu.
Çok şükür mutluydu Fadimeana. Ona her şeyi veren Rab’bine bin kez şükrediyordu. Hayırlısıyla Fatih’in de bir oğlu olsaydı! İnşallah Rab’bi bir oğul nasip edecekti Fatih’e. Haklarında hayırlısıysa Rab’bi Fatih’e bir oğul nasip etsindi, hayırlısı değilse etmesindi.
SON SÖZ
Merhaba ben ünlü romancı Baran Doğan tekrar… Kurmaca bitti ve gerçeğe döndük an itibarıyla. İlk hikayedeki gibi “Son Söz” yazarak eleştirmenlerin ellerini ayaklarını bağlamak niyetindeyim. Son Söz yazmayı Orhan Pamuk’tan öğrendim. İlk hikayemde Şevik Çepnioğlu’nu ele aldım. Zaten yazarken aklımda Fadimeana Çepnioğlu’nu da yazmak vardı. Hatırlatayım, Şevik’in hikayesini hem kurmaca üretmekte hala eskisi kadar zorlanmadığımı görmek için hem de geçen hafta bitirdiğim “Kafamda Bir Tuhaflık” romanına bir saygı duruşu olması niyetiyle yazdım. Onu taklit ettim. Word’de beş sayfa sürmüş olan bu hikayeyi bir kere düzenlemeler yapmak niyetiyle okudum. Gördüğüm dilbilgisi hatalarını düzelttim ama yine de çıkabilir. Okumayı imkansız kılacak kadar dilbilgisi hatası veya yazım yanlışı olacağını zannetmiyorum. O halde böyle kalsın. Bu hikayeyi çok saçma bulacaklar da olacaktır. Tekrar ediyorum ben “Kafamda Bir Tuhaflık”ı taklit etmek istedim. Orhan Pamuk evreninde üç şey çok önemlidir: giz, acı gerçekler ve tatlı gerçekler… Bütün bunları hikayeme yedirmeye çalıştım. Bu son söze rağmen birtakım eleştirmenler çıkıp da “Bir Anadolu kadını, cinsel hayatıyla ilgili böyle ayrıntıları vermez ki!” der mi acaba? Neyse, hikayelerimi yazarken “fictionizingasm”ı yaşadım ve onları defalarca okurken keyif aldım. Beğenilirse, her insan ilgiye aşık olduğu için, çok mutlu olacağım. Baran Doğan 2021 – 2021 İstanbul, Samandıra.