Ferdi Tayfur Türkiye’dir!

“Ben Orhan’la çalıştım; Müslüm’le, İbrahim’le de çalıştım. Ferdi Tayfur’un hayran kitlesi kadar kalabalık ve fanatik bir hayran kitlesi görmedim.” Oya Aydoğan

“1977 tarihli Çeşme filmini 12 milyon insan seyretmiştir.” İnternet

A: Batan Güneş filminde Ferdi Tayfur’un sevgilisine tecavüz ettiğiniz için sokakta tepki gördünüz mü?

Tecavüzcü Coşkun: Tepki mi! Can güvenliğim sebebiyle yurt dışına kaçmayı bile düşündüm. Bütün Adanalılar sokaklarda beni arıyordu.

“1993 yılında Gülhane Parkı’nda verdiği konsere 200 bin kişi katılmıştır.” İnternet

“Türkiye’nin en büyük şöhreti Ferdi Tayfur’dur.” Hakan Altun

“Ben böyle bir fanatizm görmedim.” Ebru Gündeş

“Ferdi Tayfur’la filmim, bir yılda Banu Alkan’ı korkunç bir star yaptı.” Banu Alkan

“Bende vatan ve millet gibi olgular çok gelişkin değildir ama seve seve bir vatanımız ve bir milletimiz var diye düşünüyorum. Oranın kültürel dokusu da bizi sarmalıyor.” Baran Doğan

Ferdi Tayfur!

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük şöhreti!

Sanat veya spor camiasında benzer şöhretler var mıdır? Şimdilerde “yaşamamış” olduğu farz edilen Hakan Şükür geliyor aklıma. Veya Tanju Çolak, Rıdvan Dilmen… Fatih Terim, Mustafa Denizli… Yılmaz Güney, Türkan Şoray, Müjde Ar, Sezen Aksu, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses… Kadir İnanır, Tarık Akan, Cüneyt Arkın… Safiye Ayla, Arif Sağ… Bunlar büyük şöhretler ama hiçbiri Ferdi Tayfur kadar büyük şöhret olmadı bu ülkede. Siyasette kendi şöhretleri onun şöhretiyle kıyaslanabilecek olanlar bence yok değil yalnız! Örneğin Tayyip Erdoğan’ın kitleler üzerinde benzer bir etkinliği var bana göre. Muhalefet bunu yok saysa da, ciddiye almasa da Erdoğan 10 milyonlar nazarında gerçek bir star. Veya Atatürk de öyle bir olgu. O, her ne kadar ideolojik bir sürecin sonucunda var olduğu konuma gelmiş/getirilmiş olsa da Türkiye’de aşılamaz ve yenilemezdir. Erdoğan bile tüm şöhretine rağmen onu yenemiyor! 

Ferdi Tayfur ile ilgili bir şeyler yazmaya yukarıda alıntıladığım Oya Aydoğan beyanatını gördükten sonra karar verdim. Hak verdim kadına. Biraz araştırma yapınca da Ferdi Tayfur’un Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük şöhreti olduğu iddiasının temelinin sağlam olduğunu gördüm. Bunun sebepleri üzerine düşünmeye başladım. Neden O? Bunun bir sebebi olmalıydı…

Ferdi Tayfur’un “Türkiye” olduğu iddiası bir anekdota dayanıyor. Jean Paul Sartre ile ilgili bir dava açmışlar ve ünlü bir politikacı da “Sartre Fransa’dır!” demiş. Olay ile ilgili bildiğim ve hatırladığım yegane şeyler bunlar. Sartre Fransa ise Ferdi Tayfur da Türkiye’dir. Yani Türkiye’nin en büyük starına bakarak Türkiye’nin tüm defolarını, tüm yetersizliklerini teşhis edebiliriz. Veya tersinde gideriz (solcu tartışmalarında bu tersinden gitmek deyimi çok kullanılırdı, dikkatimi çekerdi!)

Yani Ferdi Tayfur’a bakarak halkımızın bir fotoğrafını çekebiliriz. Buna gerek var mıdır, kaç kişi bununla ilgilenir, onlar ayrı konular. Ben severim böyle işleri ve de işsiz bir insanım! Daha önce star toplum ilişkilerini inceleyen yazılar yazmıştım. Yılmaz Güney, Türkan Şoray, Müjde Ar, Arif Sağ, Neşet Ertaş ve Kemal Sunal ile ilgili yazılar yazmıştım. Son ikisini yukarıdaki paragrafta unutmuş olduğumu fark ediyorum. Oysa onlar da en büyük beş star arasına girerler…

Ferdi Tayfur’a bakmadan önce bahsetmek istediğim bir şey var: Bana göre insanın çocukluk ve de ilk gençlik yıllarında hayatına bir şekilde giren müzikler ömür boyu onun yakasını bırakmıyor. En azından benim için kesinlikle böyle diyebilirim. Arabesk müziğe o yıllarda maruz kaldım. Orhan Gencebay müziğinden ayrı bir paragraf olarak bahsedeceğim ama şunu diyebilirim ki arabesk müziğin bütün yanlışlıklarının farkında olmama rağmen onu hayatımdan aforoz edemiyorum. Çünkü ona maruz kalmışım. Veya pop müziği! Veya maruz kalmanın ötesine geçerek onunla ilgilendiğim halk müziğinin de bütün –doğru kelime seçmeliyim- “naifliğine” rağmen (diyelim) ondan vazgeçemiyorum. Dünyadaki en gelişkin müzikler olduklarından adım kadar emin olduğum klasik batı müziğini veya klasik rock müziğini –tüm çabalarıma rağmen- müzik dinleyiciliğimin orta yerine koyamıyorum. Çünkü onlara maruz kalmamışım!

En azından benim için böyle olduğunu yazdım ama geçenler de Twitter üzerinden okuduğum bir şeyler bende bu düşünceleri iyice pekiştirdi. Psiko Bilim adlı hesap bir araştırmadan bahsetti. Orada insanın en çok aklında kalan müziklerin insanın 15 yaşına ait olduklarından bahsediyordu. Ve o yaşlar civarlarına… İşte bu dedim. O yıllarda maruz kaldığım müzikler işte ömür boyu yakamı bırakmıyor. Bu deyim hoş değil biliyorum. Ve ben o müzikleri dinleyerek beynime çok mutluluk hormonu yani endorfin sağlattım. Hala da arabada giderken Ferdi Tayfur’dan son ses “Bana Sor”u dinlemeye varım…

15 yaşımda, benim için bir süper star olmasa da yeteri kadar Ferdi Tayfur dinlemişliğim vardı.

Neden Ferdi Tayfur?

Tekrar bu soruya dönelim. Şu iki şey mutlaka olmalı diye düşünüyorum: bu müzik “iyi” bir müzik olmalı ve de bu toplum Ferdi Tayfur ile özdeşleşme kurabilmiş olmalı. Hatta en çok onunla kurmuş olmalı ki daha başka “iyi” müzikleri icra edenleri Türkiye’nin en büyük şöhreti yapmamışlar.

İyi bir müzik midir bu müzik? Elbette öyledir. Ferdi Tayfur’un şarkıları kolay, akılda kalıcı melodilere sahiptir. Türkü formuna oldukça yakındırlar. Türk milletinin kolaylıkla benimseyeceği müzikal forma sahip 10’larca hit şarkısı vardır Tayfur’un. Arabesk müziğin kendisine yaşam alanı bulduğu 1970’ler şehirleşmesi (gettolaşması) Ferdi Tayfur’un 25’li, 30’lu yaşlarına denk gelmiş ve her star-toplum ilişkisinde gördüğümüz “tesadüfi kaçınılmazlık” ortaya çıkmıştır. Sözler dönemin psikolojisine çok iyi hitap eder. Acılarla yoğrulmuş olan sanatçı, çaresizlik içerisinde “Feryat” eder. E, herkes öyle gibidir zaten. Solculuk sağlam bir ideolojik temelden yoksun bir şekilde yükselmektedir ama solculuğun tabanını oluşturan insanların çoğu devrim marşlarından daha çok Ferdi, Orhan müziklerine maruz kalmaktadırlar ve o şarkıları çok sevmektedirler.    

Burada Orhan Gencebay paragrafını sıkıştırayım. Saz çalan bir insanım. Ferdi Tayfur şarkılarını bir kere dinlesem sazda çıkarabiliyorum. Hatta şarkı devam ederken bile ne geleceğini kestirebiliyorum çünkü o melodi yapısına sahip şarkıları, türküleri daha önce defalarca çalmışım… Ancak Orhan Gencebay şarkılarını, sahibinin onları elinde bağlamayla bestelemiş olmasına rağmen kulaktan çalamıyorum. İddiam odur ki Gencebay kadar müziği bilen, onun kadar yetenekli müzisyen Türkiye’de çok azdır, belki de yoktur. Yaptıkları birer devrim niteliğindedir. Müziği teknik olarak değerlendirmeyi bilmeyen insanlar bu değerin farkına varamıyorlar ve onu evet sosyo-politik olarak oturduğu yerle değerlendiriyorlar. Ben değerlendirmemi tamamen teknik olarak yapıyorum. Eşsizdir! Sosyo-kültürel olarak oturduğu yere kefil olamam. Kişilik olarak sergilediği performansa da kefil olamam. Müzikalite olarak, teknik olarak Gencebay müziği erişilemezdir, eşsizdir! Gencebay müzikalitesi 100 üzerinde 95’se Ferdi Tayfur müzikalitesi 72 falan olmalıdır. Peki, o halde neden Gencebay değil de Tayfur Türkiye’nin en büyük şöhreti oldu? Minibüsçüler arasında veya daha doğrusu eğitimsiz işçi kesimleri arasında Ferdicilik, Orhancılık rekabeti olmasına rağmen neden Ferdi? Sanırım özdeşleşmeyi daha iyi başardı…

Özdeşleşmeye gireceksek sesinden başlamalıyız diye düşünüyorum. Aslında ses yukarıdaki paragrafa yani müzikalite bölümüne ait bir özellik ama Ferdi Tayfur’un sesi, şarkı söyleme tarzı onun özdeşlemeyi diğerlerinden çok daha iyi yapmasının arkasındaki en önemli sebeplerden biridir diye düşünüyorum. Yani hepinizin bildiği üzere o ağlak, o feryat eder gibi olan ses halkımızın gönlüne dokunmuştur. Onu samimi bulmuş olmalılar bu yüzden. Kendilerinden biri gibi kabul etmişlerdir. Mesela Orhan Gencebay’da o halk adamı imajı yoktur. O yıllarda filmler de çok önemliydi. Gencebay’ın filmlerinde şamar oğlanı olduğunu hiç hatırlamıyorum. Gencebay’ı hep Abdurrahman Palay konuşmuştur örneğin. Yani Yılmaz Güney’i, Cüneyt Arkın’ı konuşan şu nayır, nolamaz diyen adam… Ferdi Tayfur’u ise Esen Günay konuşmuştur hep. Kadir İnanır’ı konuşan adam, o ses yani… Palay kadar bir alfa erkek sesi değildir Günay. Garibana da gider.

Şarkılarında resmen ağlayan, filmlerinde ağadan kırbaçla dayak yiyen (Çeşme, 1977) Ferdi Tayfur’un tipi, siyah saçları, kara gözleri de özdeşleşme için biçilmiş kaftandı bana göre. Tip önemlidir, her şeyde önemlidir! Gencebay’ın da uzun olmayan bir boyu vardı ama kaslı, formda yapısı veya zorlasan Avrupai olabilecek tipi onu yine farklı bir mertebeye koyuyordu. Kara, kuru Ferdi; halkımıza daha çok benziyordu. Ve ağlıyordu! Ve feryat ediyordu!

Türkan Şoray’ın oynadığı “Sultan” (1978) filmini hatırlayın. O film “güncel” bir filmdir. İkinci Boğaz köprüsünün geçeceği gecekondu mahallesindeki evler birer birer arsa simsarlarına satılırken güncellik kendisini gösteriyordu. Güncellik bir de mahalleye gelen Ferdi Tayfur filminde gösteriyordu. Cümbür cemaat herkes filme gidiyordu. İnsanlar perdeye tezahürat yapıyordu. Şarkıyla kendilerinden geçiyorlardı. Kavga ediyorlardı. Ağlıyorlardı. Bağırıyorlardı. Çocuk doğuruyorlardı. 40 milyonun, 12 milyonunun “Çeşme” filmine gittiği yazıyor internette. Hepsi “Sultan” filmindeki gibi izledi filmi ve çıkınca dediler ki “Tamam işte! Aradığımız adam bu! Kaşı gözü boyu bosu aynı bize benziyor. Ayrıca bağırıyor, ağlıyor. Şarkıları bizim köylerde duyduğumuz türkülerimize benziyor. Marabalık yapıyor. Dayak yiyor falan. İşte Marmaris’te koy satın alacak kadar şöhret yapacağımız adam bu!”

Bence bu şekilde Ferdi Tayfur Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük şöhreti oldu. Kimse onun sınırlarına erişemedi. Sonra hem kendisinin devri bitti hem de ülkenin yarısını peşinden sürükleyen şöhretler dönemi bitti.

Kimini yakıp gitti

Kimini yıkıp gitti

Seni de alıp gitti

Bu şehrin geceleri

Ferdi Tayfur Türkiye’dir!  

Seve seve bir vatanımız ve bir milletimiz var. Onlardan kaçış yok. Bizi sarıp sarmalıyorlar. Az öteye gidin kardeşim ya, arkada boş yer var!

Türkiye Ferdi Tayfur’dur!      

Bu yazı Uncategorized kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.