Günümüzdeki Barcelona futbol takımının gelmiş geçmiş en iyi futbol takımı olduğu düşünülüyor. Futbol severler bu sıfatı hak eden iki takımdan daha bahsetmektedirler. Birisi 80’li yılların sonunda İtalya’da gündem yaratan Sacchi’nin Milan’ı, diğeri de 1970 Dünya Kupası’nı kazanan Brezilya milli takımı. Brezilyalı yönetmen Cao Hamburger’in (yanlış okumadınız) 2006 tarihli “O Ano em Que Meus Pais Sairam de Ferias/Annemler Tatilde” adlı harika filmi 1970 yılında geçiyor ve o takımın bir çocuğun dünyasına kattığı anlamı da yanına alarak ilgi çekici politik tezler öne sürüyor.
Geçtiğimiz hafta Brezilya’yla ilgili soL’da bir yazı yayınlandı. Ülkenin tarihsel olarak Latin Amerika ve halklarından ayrıksı durma eğilimi içerisinde olduğu ama son yıllarda biraz da kaçınılmaz olarak bu eğilimi terk edip “yolları birleştirme” eğilimi içerisine girmeye başladığı yazılmıştı. Belki de bu eğilimin en büyük sebeplerinden biri 70’li yıllarda diğer Latin Amerika ülkelerinde (ve de Türkiye’de) görülen CIA destekli askeri cunta dönemlerinin Brezilya’da da görülmesidir.
Filmde de anne ve babası cuntacılar tarafından aranan Mauro, Dünya Kupası devam ederken zorunlu olarak dedesinin yanına gönderiliyor. Dedesinin ölümü üzerine mahalleli tarafından kendisine sahip çıkılıyor. Bu esnada kaotik politik atmosferin gölgesi altında çocukların dünyalarının ne kadar da renkli olduğunu izliyoruz. Kuşkusuz futbol bu renklerin en önemlilerinden biri. Mauro tam bir futbol tutkunu ve 1970 Dünya Kupası onun hayatında önemli bir yer tutuyor. Maçlar birer birer oynanırken futbolun Brezilya halkı için de ne ifade ettiğini gözlemleyebiliyoruz. Hatta komünist bir karakter, Çekoslovakya’yla Brezilya arasında oynanacak olan maçta sosyalizm adına Çekoslovakya’yı tutuyor ama maç ilerlerken “milli” duyguları galip geliyor. Bu tür hoşlukların varlığı zihinlerde soru işareti bırakmamalı. “Annemler Tatilde” birçok anti-komünist filmin yaptığı gibi siyasi atmosferin yıkıcılığını sulandırma yolunu seçmiyor. Aksine bu hoşlukların ve futbolun büyüleyiciliğinin insanların trajedilerini hafifletemediğini ve Amerikancı cuntacıların insanların hayatlarını cehenneme çevirdiğini işleme gayreti içerisine giriyor ve bunu da hakkıyla yerine getiriyor.
Bir “futbol” filminden ne beklenir sorusu aslında bir filmden veya genel anlamda bir sanat eserinden ne beklenir sorusundan bağımsız değil. Çok bela bir konu olan bu meseleye bu köşede bulaşmak niyetinde değiliz ama şunu dile getirmeden de yapamayacağız: Bir sanat eserinden en başta sorumluluk sahibi olması beklenir. “Annemler Tatilde” bu sorumluluğun gereklerini yerine getiriyor. İnsanların yaşadığı acılara karşı duyarlı olduğunu ve yaşananlara karşı tepkili olduğunu her anında hissettiriyor. Ve bunu yaparken estetik kaygıyı bir an bile göz ardı etmiyor. Yaratıcılığa sırtını dönmüyor. Aslında bir film için riskli olarak değerlendirilebilecek; sırtını çocuk oyuncuya dayama ve dönem filmi olma gibi iki handikapın altından hakkıyla kalkabiliyor. Filmin diğer bir artısı da futbol hayranlığını doğru bir zemine taşıyabilmesi. Evet, oyunun kendisi çok güzel ve masum ama oyunun sistem içerisinde ne gibi politik sonuçlar doğurduğunu hissettirmekten de geri kalmıyor. Bu haliyle izlenmeyi sonuna kadar hak eden, samimi bir film “Annemler Tatilde”.