Günlerin anlam ve önemi üzerine cuk oturan bir film, “Green Street Hooligans/Holiganlar”. En beğenilen futbol filmleri anketlerinde sürekli kendine yer bulan bir eser. Özellikle 16-23 yaş aralığındaki futbolseverlerin ayılıp bayıldığı bir filmdir. Bizim beğenmediğimiz bir film. Filmin bir de devam filmi mevcut ama o, birincisi gibi teknik olarak eli yüzü düzgün bir film bile değil.
Geçen haftaki “Taksim Komünü ve Futbol” yazımızda değindiğimiz gibi, halk hareketinin en önemli renklerinden biri de taraftarlık kültürü. Şu ana kadar verdikleri mücadeleyle, yaptıkları yaratıcı eylemlerle oldukça katkı sundular. Yüz binlerce insanın “apolitiklik” denen deli gömleğini yırtıp atmalarında önemli rol oynadılar. “Holiganlar” adından da anlaşılacağı üzere taraftarlık kültürü veya kültü üzerine bir film.
Sosyalistler, ilk günden beri en önde mücadele ediyorlar ama hareketin en önemli motor gücü olmadıkları açık. Zaten öyle olsaydı devrimci durum mevcut derdik. Hareketin en önemli motor gücü “orta sınıf”. Yani göreceli olarak iyi geliri olan, kentli, kültüre sanata biraz bulaşmış ama kapitalizmin sunduğu berbat yaşamdan da bunalan insanlar. Yaşam tarzları üzerine tehdit hisseden insanlar. Filmdeki Matt karakteri de bunlardan biri. Harward Üniversitesi’nde öğrenci. Mezun olunca iyi şartlarda yaşayacak. Ama emek sömürüsüne uğramaktan kaçamayacak ve üstüne bir de bu düzenin devamı için işlev görecek. Başkasının yangınıyla evini ve aşını ısıtacak. Bu kişinin Türkiye’deki karşılığına denk gelenler 15 gündür ayakta. İtiraz ediyorlar. Boyun eğmiyorlar. Matt’ın böyle bir tutumu mevcut değil. Boyun eğiyor. Ne onun öyle bir derdi var zaten ne de filmin bunlara değinmek gibi bir derdi.
Haksız yere okuldan atılıyor. Suçu işleyen oda arkadaşı nüfuslu bir aileye mensup olduğu için ihale Matt’e kalıyor.
Londra’da yaşayan kız kardeşinin yanına taşınıyor. Ve orada holigan Pete ile tanışıyor. Pete’in hayata dair en ufak bir fikri yok. Kimdir, necidir, yaşamın neresinde saf tutar? Bunları bilmiyor. Varsa yoksa cumartesi günleri maç izlemek ve kavga etmek. Bu “kod” onun hayatta yegâne değer verdiği şey. Pete, bir West Ham United taraftarı. Bu takımın Milwall’la olan rekabeti holiganlığın laboratuvarıdır. Matt bu laboratuvara kendisini bırakıyor. Ve iyi bir dövüşçü oluyor. Artık “kodu” olan biri o da.
Filme itirazımız burada başlıyor. Film açıkça holiganlığı, futbolda şiddeti kutsuyor. Vur, kır, parçala! Taksim Komünü’nde omuz omuza mücadele eden farklı takım taraftarlarının durduğu yerin tam karşısı yani. Bu filmi izleyen ergenler ve ergen zihniyetli kişiler ilk fırsatta birilerine dalmayı düşünecektir. Dolayısıyla zararlı bir film. Taraftarlığı kültleştiren bir film.
Bu bir halk hareketi olduğu için lümpen taraftarlığın burada bulunmasına itirazımız olamaz. Taraftarlık özünde kötü bir şey de değildir ama Lenin’in dediği gibi insan kendisini, sahip olduğu kültürel özelliklere göre değil ait olduğu sınıfa göre anlamlandırmalıdır. O zaman gerçek anlamda renklerin kardeşliğinden bahsedebiliriz, faşizm kahrolur, doğa talanı biter, Gezi Parkı’nın da direnmesine gerek kalmaz.
Güzel bir futbol filmi yazısı daha. Elinize sağlık Yılmaz Beyciğim; lakin 23 yaşından sonra insana bir aydınlanma mı geliyor orasını pek kavrayamadım. 16-23 yaş arası bilinçli taraftarlar yok mudur, onları ötekileştirmese miydik acaba?…:)
Ergenlik dönemini kast ettim kabaca. Öyle ama………