Türkiye’de gösterime giren yabancı film isimlerinin çevirileri, dağıtımcı şirketlerin görevlendirdikleri kişiler tarafından yapılır. Bu iş gerçekleşirken ticari kaygılar, her şeyde olduğu gibi, belirleyicidir. Bu kaygılar sonucunda, son yıllarda bazı film isimlerinde “iki noktayı” görüyoruz. “Hem nalına hem mıhına” bir anlayışın ürünü olan bu dâhiyane buluş, filmin içeriğiyle ilgili bir ipucu vermektense iki ipucu vererek daha fazla para kazanmanın önünü açıyor.
Bu anlayışın ilk ürünlerinden biridir “Bend It Like Beckham/Hayatımın Çalımı: Beckham” adlı film. Yönetmen koltuğunda Hint asıllı İngiliz vatandaşı Grundier Chadha oturuyor. Filmin isminde kastedilen, filmin içerisinde bir yerlerde de geçen “topa Beckham gibi falso ver” tavsiyesidir. Malum David Beckham gelmiş geçmiş en iyi frikikçilerdendir ve o yıllarda formunun ve popülaritesinin zirvesindedir.
Peki, topa Beckham gibi falso vermeyi kim kime tavsiye ediyor? Başka bir deyişle, film neyin üzerine kuruluyor? İngiltere’de yaşayan Hintli -muhafazakâr bir ailenin futbol düşkünü kızları Jess’e, amatör takım teknik direktörü Joe, bu tavsiyeyi veriyor. Sanırız filmin içeriğiyle ilgili fikir sahibi olmaya başladık.
Bu kavramda bir yanlışlık olduğunu düşünüyoruz ama “orta sınıf” bir ailenin evladı olarak Jess’in önünde çekici bir iş kariyeri var. Ayrıca feodal ilişkilerin oldukça taze olduğu o toplumda, Jess için “hayırlı bir kısmet” de kapıyı çaldı, çalacak. Ancak bir sorun vardır. Jess ana akım bir Hintli değil. Futbol düşkünü. Ayrıca iyi de oynuyor. Kaçınılmaz bir şekilde “kader” ağlarını örüyor ve yetenek keşfediliyor.
Jess’in ailesi, bize birçok açıdan İslam toplumunu hatırlatan tutumlara sahip. Kadına biçilen roller birbirlerine yakın. Doğal olarak bu çelişkiler, Jess’in duygu dünyasında güçlü gelgitlere sebep oluyor. Yapmak istediği şeyle ona dayatılan şey arasında epeyce bir açı farkı var. Bunun için verdiği mücadele, hem filmin ana kurgusunu hem de mizah boyutunu belirliyor.
Film, belli limitler içerisinde olsa da veya yüzeysel bir şekilde yapsa da, yerleşik feodal değerlere cepheden saldırmasıyla övgüyü hak ediyor. Devrimciliği, futbolla yapıyor ama yine de yüzünün ileriye dönük olduğu gerçeği orada duruyor. Film devam ederken, birçok karakterin eskisinden daha ileri bir duruma geldiklerini görüyoruz.
Film, Hintli-muhafazakâr aileyi aşarak genelde kadınların futbolda nasıl bir yere sahip olduklarıyla, daha doğrusu herhangi bir yere sahip olmadıklarıyla da ilgileniyor. Bunu biz zaten biliyoruz da umarız film, böyle bir sorunun varlığından birilerini haberdar eder.
Aslında film daha tehlikeli sulara açılmak niyetindeymiş. Futboldaki kadın düşmanlığı, homofobinin yanında neredeyse bir erdem gibidir. Film de iki genç kadın oyuncu arasında ortaya çıkacak bir duygusal yakınlaşmayı işlemeye niyetliyken, Hint cemaatinin tepkilerinden çekinerek, tam tersi bir yola koyulmuş. Jess’le Joe’yu baş göz edip üstüne bir de kendisi homofobi yapıyor. Birçok yerde eşcinsellerle dalga geçiliyor.
Sevilen futbol filmleri anketlerinde kendisine yer bulan bu ilgi çekici filmi izlemek, zaman kaybı olmayacaktır diye düşünüyoruz. Ama bir “Ballad of a Soldier/Askerin Türküsü”nün sinemasal değerine de sahip değil…