Öğretmenlikte geleceğimi görmediğim, görmek istemediğim için bana kariyer alternatifleri sunabilecek Uzak Doğu dillerinden birini öğrenme niyetindeydim. Sonra yemişim kariyerini diyerek istediğim dili öğrenmeye karar verdim ve Nazım Hikmet Kültür Merkezi‘ndeki İspanyolca kursuna yazıldım. Hocamız İspanyolca bir şeyler dinleyin diye ödev verince, uzun süredir izlemek istediğim “Los lunes al sol/Güneşli Pazartesi’ler” (2002) adlı filmi izlemeye karar verdim. Ayrıca bu filmin bir arkadaşımın da en sevdiği film olması iyice merakımı tetikliyordu. Üç beş ay önce Türkiye’de “Kaybedenler Klübü” diye bir film vizyona girdi. Biçimsel olarak üstün bir eserdi ama bence yanlışlıklar içeriyordu. Popüler kültürün dışındaymış, alternatif bir şeymiş ayağına yatıyordu ama dibine kadar o kültürün içindeydi ve asıl amacı malı götürmekti. Malı götürmek demişken, çok özür dileyerek bu amiyane tabiri kullanacağım, işi gücü gezmek, tozmak ve mala vurmak olan bu motosikletli asilerin sanal kaybedenliğiyle, “Los lunes al sol”un adamlarının sahici, hissedilen kaybedenliği arasında ne kadar da fark var. İspanyol filmi bize asıl kaybedenleri nerede bulabileceğimizi hatırlatıyor. Kaybedenler çalışanlar, diğerlerinin kaybettiği hiçbir şey yok. En fazla bunalıma girerlerde daha az…İsmiyle tezat sürekli kasvetli ortamlarda yaşayan eski liman işçileri işlerini kaybedince hayat onlar için çekilmez oluyor. “Los lunes al sol”da her biri özenle ve başarıyla işlenmiş altı karakter, kapitalizmin insanı değersizleştirmesi probleminden muzdarip karakterler. Her biri türlü türlü dertlerle boğuşuyor. Birbirinden trajikomik alt hikayeleri var. Bu altı karakter içerisinde büyük oyuncu Javier Bardem’in canlandırdığı Santa karakteri diğerlerinden ayrıksı duruyor. Sinema tarihinin bence önemli anti-kahramanlarından biri. Filmin başlarında sürekli sorun çıkartan, umarsız biri gibi resmedilmesine rağmen, film aktıkça bilge olarak nitelendirilebilecek bir karakter olduğu anlaşılıyor. Sistemle uyum içinde değil kesinlikle. Ayrıca sınıf bilinci var. Ve en önemlisi umudu temsil ediyor. Kaybetmeme umudu Santa karakterinde hayat buluyor. O yüzden filmin trajedi tonu öyle dayanılmaz falan değil. Aynı hayat gibi yani. Çok başarılı ve etkili bir sistem eleştirisi. Toplumcu gerçekçi akımın yakışıklı örneklerinden. Tuhaf bir hüznü ve tuhaf bir mizahı var. Yönetmeni Fernando Leon de Aranoa.
Facebook Hesabım
Ben kimim?
Mesleğim İngilizce öğretmenliği olmakla beraber, bu sitenin İngilizce öğretmenliğiyle alakası yoktur. 2008 yılından beri blog yazarlığı yapıyorum. İlk başlarda sadece sinema yazıyordum. Sonra daha çok siyaset yazmaya başladım. İki, üç senedir ise (şu anda 2016'nın sonundayız) "her şeyi" yazıyorum. Sitenin üstündeki görselin altında yer alan sekmeler benim ilgi alanlarım ve bu alanlarda yazılar yazıyorum. Eski yazılarım, yeni yazılarım hepsi bu sitede olacak artık. Keyifli okumalar dilerim... Baran DoğanSinek İkilisi Ne Demek?
Sinek ikilisi, briçteki en değersiz kağıttır. "Sinek ikilisi muamelesi yapmak" gibi bir deyime malzeme olmuştur. Birisini önemsememek anlamındadır. Kendimle dalga geçmeyi sevdiğim için bu ismi tercih ettim.Yazı Arşivim
-
Son Yazılarım
- Yeşil Peri Gecesi 15 Aralık 2024
- Ferdi Tayfur Türkiye’dir! 7 Ekim 2024
- Toza Sor 23 Haziran 2024
- “Güven” 15 Nisan 2024
- Her Şey Sınıfsal Mı? 14 Nisan 2024
Bazı Eski Yazılarım