Giriş Notu: Yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.
Serimizin dördüncü yazısıyla karşınızdayız sayın seyirciler. Daha önce Güven Uygun’la geçirdiğimiz günlerle ilgili yazılar yazmıştık ve o yazılarda yaşadıklarımızla beraber nitelikli goygoy, siyasi girdi, kültür hizmeti yapmıştık.
Bu yazıların diğer bir öznesi Kadir Taşdelen’in askerden gelmesine bir ay falan var. O gelince o yazılara da döneriz. Zahide Çolak’a ne olduğu merak edilebilir? Kendisi Feysten çıktı.
Peki, İbrahim Toy’a ne oldu. O öldü. İlerleyen günlerde ayrıntıları paylaşırım…
Güven Uygun Cuma akşamı Düzce’den İstanbul’a vardı. İlk defa arabayla geldi. Her seferinde kendisine Metro ile gelmesini söylerdim çünkü Metro’nun istasyonlarını kolay bulunabilir yerlerdeydi. O ise, haklı olarak, Metro gibi bir firmaya para kazandırmak istemiyordu. Benim düşüncem şu şekildeydi: Bütün firmalar şerefsiz. Metro çok yaygın olduğu için skandalları daha fazla duyuluyor. Metro’nun 100 tane otobüsü varsa, oan en yakın firmanın 50 tane otobüsü var. Hepsi şerefsiz hepsi insanı ayakta kazıklamaya çalışıyor.
Yeni üç oda bir salon arabasıyla geldi Güven. Yemek yemeliydik…
Bira almayı unutmuştum. Ben ,o ve milyarlarca insan aç karınla bira içip üzerine bir şeyler yemeyi severiz. “Bira hamallıktır” diye düşünenler eleştirdiğim bir numaralı insanlardır. Tadı güzel olduğu için içiyoruz!
Neyse bira yoktu da şarap vardı. Bu arada şarapla son zamanlarda flört ediyoruz. Hayatım boyunca şarap insanı olmadım. Kapadokya’dan aldığım şarapların iyi çıkması bu konuya eğilmeye itti beni. Evde Leona diye bir şarap vardı. Açtık ama tırt çıktı. Türlü yapıyorduk.
MELEK HANIM
Eski okulumdaki görevli Melek Hanımın konservelerine bayılıyorum. Her sene ondan konserve türlü ve menemen alırım. Menemenler tarla domatesinden yapılıyor. Hazırlaması çok pratik oluyor. Ölene kadar alabilirsem almayı düşünüyorum. Bir MH türlüsü yaptık. Yanında ritmli bir salata. Güven ciddi ciddi ekmeği bırakmış. Zayıflamış da. Polim yaptım. Geçen yaz hariç bana hep aynı geliyor. Geçen yaz kapıdan sığmıyordu. Şu an iyi göründüğünü belirttigim için geçen yazla ilgili polim yapma hakkını kendimde gördüm ama aslında insanların fiziği ile ilgili hiçbir zaman espri yapmamak lazım. Kilolariyla veya herhangi bir eksikligiyle barışık biri olabileceğine inanmıyorum.
HACIBEKİR KÜNÇ
İlginçtir, tadabildiğim kadarıyla İstanbul’un en iyi tatlıcılarından biri belki de birincisi Sancaktepe’de. Buradan aldığım şöbiyete aşığım. Güven’in de allahı beş oldu sanırsam. Sonra bir iki müzik videosu çektik. Bence çok iyi olmadı ama paylaştık işte.
Sonra sabah oldu. Niteliksiz bir kahvaltı hazırladım. Bu arada yeri gelmişken tekrar söyleyeyim: Ben kötü bir ev sahibiyim. İkramlarım kötüdür. Kendimi misafir için parçalamam. Bana böyle yapılırsa da rahatsız olurum. “Mal” bu. Bir kere iyi bir aşçı değilim kesinlikle. Ev disiplinim çok zayıf. İnsanlara değer veririm ve farklı şekilde onlara katkıda bulunabiliyorum. Müzik, muhabbet, gezme tozma gibi katkılarım ortalamanın epeyce üzerindedir. Bir sürü lezzet durağı bilirim falan. Mutfak orada, varsa işinize yarayan bir şey alın diyorum. Ne yapayım!
ATATÜRK ARBORETUM
Geçenlerde burası ile ilgili bir fotoğraf albümü hazırlamıştım. Her ay gideceğim belirtmiştim. Güven’i alıp oraya götürdüm. Düzce’nin doğası muhteşemdir. Tıpkı Bolu gibi. Düzce’den gelmiş birine doğa güzelliği göstermek ironik ama burası bir arboretum. Yani ağaç park. Gerçi biz orayı gezerken ağaçlara tek tek odaklanmıyoruz ama aslında bunu yapmamız gerek. Gittik gezdik. Bol bol yürüdük. Fotoğraf çekme işini abartmadık. Nitelikli bir geziydi.
TATAR SALİM
Bu sefer hangi lezzet durağına gitmeliydik? Geçen sefer Adana Ocakbaşı’na gitmiştik ve kokusu gitmesin diye ellerimizi bile yıkamamıştık. Aklımda Mis Pizza vardı. Güven hem pizza insanı değilmiş hem de direkt Kadıköy’e gitmek istedi. O halde Handmade hamburgere gidebilirdik ama yolda aklımıza Tatar Salim geldi. Vedat Milor’a göre İstanbul’un arayıp da bulduğu dönerci Tatar Salim. Oraya Güven’le gitmiştik. Bir daha giderim dedi. Daldık. Döner her zamanki gibi süperdi. Çorba da. Havuç dilim baklavayı tattık. Bence orada olmaması gereken iki şeyden biri o oldu. Niteliksizdi. Diğer şey ise patates kızartması. Dönerle patates kızartması yenmemeli. Patates çok baskın bir tat. Dönerin tadını bastırıyor. Bunu, patatesten evrimleştiğine inanan ben söylüyorum.
Kadıköy’e gitmek sorun oldu. Cumartesi gündüz Kadıköy’e gitmek işkencedir. Parayla bile otopark bulamazsınız. Salı pazarı doluydu. Başka bir otoparkta da girmek için sıra bekledik. Halil Selim’in nasıl oluyor da beleş yerler bulduğu konusu artık NASA’ya falan havale edilmiştir.
METİN KEMAL KAHRAMAN
Kadıköy’e gitme sebebimiz akşamki MKK konseriydi. Geçen sene Şişli’de gitmiştim ben ve ölene kadar gidebileceğim tüm konserlerine gitme kararı almıştım. Gerçekten üst düzey bir müzik. Hepiniz biliyorsunuz zaten. Canlı izlemek daha büyüleyici. Erkan Oğur müziğin kaydedilmesini doğru bulmaz. O anda o mekanda tüketilmelidir müzik ona göre. Buna nail olduğumuz için şanslıydık.
Konser öncesi Kadıköy’de sürttük. Giderek kalabalıklaştık. KA ve MPU geldi önce. Sonra TA ve MD. Bir iki bira, bir iki çay, bol bol goygoy…Yanlarında kendimi rahat hissettiğim insanlar bilirler ki ben garsonlarla, olmadı halkla yolda yürürken röportajlar yaparım. Onlara sorular sorarım. “522 ST’de oturuyor olmak nasıl bir duygu?” “Aramızda bir Hataylı var, sizce hangimiz?” “En sevdiğiniz Neset Ertaş türküsü hangisidir?”
Konsere başladık.
Konser en sevdiğim parça olan “Meyman”la başladı fakat insanlar hala oturma telaşında oldukları için parçaya konsantre olamadım. Sonra bence bağlamanın akordu bozuktu. O yüzden birinci bölümde bağlamanın olduğu parçalara odaklanamadım. Zaten bence Metin Kahraman bağlamayı iyi çalmıyor. Kendilerine has kullanıyorlar ama yine de bir virtüoze teslim etseler işi daha iyi olur. Grup Yorum’un ilk albümlerindeki bağlama performansları da kötüdür bence.
Sonra arkamızda birisi flaşla video çekmeye başladı. İyice dağıldım. Dayanamadım ve arkaya dönüp elemanı uyardım. O da kapattı. O bölgede olan dokuz kişi konserlerde duyarlı olmak gerektiğini anladı. Eğer bilmiyorlarsa tabi. Konserde sinemada çok duyarsızız. Her yerde olduğu gibi.
İkinci bölümde ise allahım yerinden çıktı. Bağlamaya akort yapılmıştı. Repertuvar beş numara on yıldızdı. Tek kelimeyle mest oldum. Bir yerde ufaktan ağladım bile. Emeği geçenlere bin kere teşekkür!
VERÇENİK
Bahsetmeyi unuttum. Güven’in arabasında dinlediğim bir ezgi beni darmadağın etti. Son yıllarda bir performanstan bu kadar etkilendiğim olmamıştı. Kalan Müzik’in “Karadeniz’e Kalan II” albümünde Fatih Yaşar’ın “Verçenik” adlı kaydı beni tek kelimeyle abandone etti. Konserde bile ara ara onu düşünüyordum. Bugüne kadar binlerce kez dinledim zaten.
Güven Uygun’la ritmli bir gün de böyle sona erdi. Sanırım Ocak ayında kendisinin yanına birkaç günlüğüne Hatay’a gideceğim. Yemek turizmine…
Bi’ şey diyor musunuz? (Sarsıldığım cümlelerden biridir. Ne diyeyim bunun üstüne?)
Cu