Bu filmi şöyle özetleyip yazıyı sonlandırabiliriz: Hollywood Küba’da özgürlük olmadığına dair Küba’da geçen ama İngilizce bir film çekmiş… Bu kısa bilgi bile filmin ne “mal” olduğunu anlamaya değer ama gelin biz yine de bir şeyler söyleyelim. Cinsellik üzerine laf edilirken çok dikkatli olunmalı. Hele hele eşcinsellik üzerine laf edilirken iki kat daha dikkatli olunmalı. Çünkü bu meseleler oldukça hassas meselelerdir. Mesela Kapitalizm eleştirisi yapılırken bile bu konulara dair bir şeyler söyleyecekseniz kılı kırk yarmak zorundasınızdır. Burjuva tipi çekirdek aile diye Materyalist açılımlar yapmaya çalışırken insanlar sizin, ilk etapta, en kutsal diye bildikleri şeye saldırdığınızı düşünecektir. İnsanlar bu en kutsallarının gelişmeler üstü olduğunu ta Adem ile Havva’dan beri bu şekilde olduğunu düşünüyorlar. Veya başka bir örnek olarak din eleştirisi yaparken cinsellikten örnekler sunmak ne kadar gerekli? Emek sermaye çelişkisinde dinin tuttuğu taraf gayet netken, o devirdeki toplumun yadırgamadığı muhtemelen birçok kişinin de yaptığı eylemlerin gerçekleştirilmesi midir elde avuçta olan? Veya eşcinsellik. Aslında ileri Kapitalist ülkelerde bile köpek kadar değer verilmeyen bu kişilerin aslında en basitinden insan olduklarını veya dünyanın her yerinde o toplumda yüzde onluk bir kitleye tekabül ettiklerini falan söylemeye çalışırsanız alay edilmek hatta dayak yemek bile muhtemel. Kapıların sonuna kadar kapatılmasını isteyen bu konularda halka bir şeyler söylemeye çalışsın. Peki Materyalistler bu konularda bir şeyler söylemeyecek mi? Böyle bir şey düşünülemez. Materyalistlerin her konuda söyleyecekleri vardır. Bu söyleyecekleri meşru ve halkçıdır ama kelimeler seçilirken çok fazla özen göstermek gerekir. Eğilip bükülmeden ama. Her daim sömürünün her türlüsünü karşına alarak, orta yolculuktan ırak, kararlı, tutarlı ve bayağılaşmaya prim vermeyen bir tarzımız olmalı. Çok mu zor? Kolay olduğunu zaten kim söyledi ki?
Kapitalistlerin de bu konuda söyleyecekleri var. Ama bu söylediklerini iki yüzlü burjuva ahlakı şemsiyesi altında söylüyorlar. Hristiyanlık peygamberinin kendisini taşlamaya gelenlere bir sözü vardır: “İlk taşı günahsız olanınız atsın”. Sosyalizme bel altı vurmak için gelen Kapitalistlerden ilk taşı da günahsız olanın atmasını talep edersek ortalıkta insan kalmadığını göreceğiz. Dünyadaki Sosyalizm deneyimlerinin cinsellik sorunsalını halletmiş olduğunu kimse iddia etmiyor zaten. Sosyalistler zaten sömürü mekanizmasını toplumun bünyesinden kazıyıp atmadıkça, özellikle de alt yapıdan kesip atmadıkça salt diğer başlıklarda bir şeylerin halledilemeyeceğini söylüyorlar. Latin Amerika gibi maçoluğun çok derin tarihi olan bir coğrafyada hemen (yani 50-60 yılda) bu maçoluğun bertaraf edilmesini beklemek tutarsızlıktır. Geçenlerde yaptığım bir araştırmada Küba’da adi suçların yok denecek kadar az olduğunu öğrendim. Yine Latin Amerika gibi şiddetin de çok derin bir tarihi olan ve etrafındaki onlarca ülkede kanın gövdeyi götürdüğü bir coğrafyada bulunan Küba’da sakinliğin tutturulmasına ne diyecekler acaba? İnsan doğası orayı teğet mi geçmiş acaba? Bütün sorunların çözümü Sosyalizmdedir ama bu hemen dünden yarına olabilecek bir şey de değildir. Ayrıca Sosyalist bir devrim sonucunda dünden yarına çözülebilecek, bugünün Kapitalist dünyasında insanlara kan kusturan çok önemli problemler de mevcuttur. Ama cinsellik onlardan biri değildir. Film mi? Özeti biraz modifiye ederek tekrarlayayım buyurun: Hollywood Küba’ya yani Sosyalizme bel altı vurmak için İngilizce bir film çekmiş. Johnny Depp’in katkılarıyla.. Ha adı da “Before Night Falls/Karanlıktan Önce” (2000).
Bu, filmin ne “mal” olduğunu belirtmek için kısa özet verme işini çok sevdim. Çünkü bunu iki dakikada yapabiliyorum ama buraya eli yüzü düzgün bir yazı yazmak iki saatimi alıyor. Kısa özetim diyor ki “Der Baader Meinhof Komplex/Bir Terör Filmi” (2008) Almanya’nın çektiği en pahalı film ve Oscar adayı olan ve de radikal sol gruplar üzerine bir film. Bu filmin de ne “mal” olduğu gayet açık. Aslında bu anti-komünist filmlerin teknik olarak çok üstün, parıltılı olanları vardır ama bu yazıda ele alınan iki film de bu kategoriye girmiyor bence. Almanya’da 70’lerde RAF (Kızıl Ordu Fraksiyonu) adlı sol bir grup radikal eylemler yapıyor. Bu radikal eylemler içerisinde can almak da var. Şimdi bunun gerekliliğini, getirilerini, götürülerini, zamanlamasını, şeklini falan tartışabiliriz. Örneğin birileri bu işin ancak iktidarı almadan önce meşru olduğunu iddia edebilir falan. Ama bu işi anti-komünistlerin, egemenlerin riyakarlığına bırakamayız. Çünkü onlar kendi düzenlerinin sistemli ve kudretli terörüne hiç değinmeden “bu solcular işte böyle adam öldüren dengesiz tiplerdir” demeye getirip sadece ve sadece itibarsızlaştırmak için çalışırlar. Şiddet solcular için amaç değildir. Bazen maalesef araç oluyor. Keşke burjuvazi “Doğru ya, insanlığın boğazına çökmekten vazgeçelim. Çaldıklarımızı iade edelim. Adamlar haklı” dese. Halamın….. olsa amcam olurdu.
Bir tanıdığım eskiden solcu olduğunu artık bu işleri bıraktığını ve daha insani şeylerle ilgilendiğini söylemişti. İnsani şeylerden kastı ayrımcılıkla mücadele, kimliğini ortaya koyma falan filan gibi şeyler. Ne diyeceğimi bilememiştim. Yani evrende Kapitalizmden daha barbar, Sosyalizmden de daha insancıl ne var? Sömürü düzeni bin yıllardır milyarca insanın canını dolaylı veya doğrudan alırken, insanlara yeryüzünde cehennemi tattırırken ne insanlığı ne terörizmi…Bu düzeni yok etmek isteyen insan barbarlığı karşısına almış demektir. Önce bunu en tepeye yazacaksınız. Sonra o insanın yaptıklarını değerlendirebilirsiniz. “Der Baader Meinhof Komplex”se buna hemen hemen hiç değinmeden sadece bu insanların yaptıklarının yani burjuva hukukunda suç diye tarif edilmiş şeylerin hesabını sormaya kalkıyor. Banka soymalarını falan eleştiriyor. Arada sırada bel altı da vuruyor. Yani midem bulandı. İşi kişiselleştirmek bunların başvurduğu en klişe şeylerden biridir. Baader ve Meinhof’un neyin peşinde olduğuna neredeyse hiç değinmeden onların kişisel zaaflarını zemine alıp yarattıkları terörü yargılayarak ancak ergenleri ve ergen zihniyetlileri kandırabilirler.
Acıları karşılaştırmak çok yanlış bir şeydir. Ama burjuva ideolojisi ısrarla bunu yapmaya çalışıyor. Bunun sebebi, teröristlerin sebep olduğu acıları insanların gözüne gözüne sokabileceği bunun yanında kendi sebep olduğu ve kat be kat fazla olan acıları gizleyebilme araçlarına, paraya, yandaşlara, filozoflara sahip olmasındandır. “Der Baader Meinhof Komlex” bunu yapmaya çalışıyor işte. Kendi sebep olduğu ve tekrarlıyorum kat be kat fazla olan acıları es geçip, RAF’ların sebep olduğu acılar üzerine milyonlarca Euro yatırıyor. Burada akıllıca yapılacak olan bu acıların kökeninde ne yatar ve çözümü nerededir sorusunun sorulmasıdır. Cevap olarak RAF’ların psikopatlığı ve hainliği dersek tam da burjuva ideolojisinin istediği oltaya gelmiş oluruz. Bu oltayı reddedip ondan sonra RAF’ı doğru zeminde değerlendirebiliriz. Yazımı Bertolt Brecht’in çok sevdiğim bir sözüyle bitiriyorum:
Ve son olarak Almaya’daki teröristler üzerine daha iyi bir film izlemek istiyorsanız “Die Stille nach dem Schuss/Rita Efsanesi”ni (2000) izlemenizi tavsiye ederim.