İlkokul Çocuklarından Bombalar 1

nb

*Adın ne? / 15.

*Öğretmenim, beyazı hangi renge boyayacağız.

*A) Hepsini mi yapacağız? B) Yok, yarısını yapacağız. (Manidar bakış)

B kişisi umutluydu. A’yı sarsmıştı. Sorduğu sorunun mantıksızlığını A kişisine çarpıcı bir şekilde kavrattığını düşünüyordu. Dört dakika sonra A, yarısını yapıp getirmişti. B, gözlerini kısarak ufuk çizgisine baktı. Aklına ezbere bildiği tek şiir geldi. Edip Süreyyya’nın “Kuşlar kısa /Hayat uçuyor”u.

*What is this? / It is a deks

* Öğretmenim, ben oynamıyorum.

* Öğretmenim ödevimi unutmayı unuttum.

*A) Oğlum, neden ağlıyorsun?
B) Kendimi seemiyom! ?

İç ses: Oysa “kendisi” ne yapsındı ki? Sevmeyeceği, sevmemesi gerekecek olan çok şey hayatına girecekken, dükkanı sapa yerde açmak tam da bu olsa gerekti…

*Sınıfa girdiğimde şikayet bombardımanı başlar. “Öğretmenim Hiranur Takva silgimi aldı.” “Öğretmenim Molotovcan saçımı çekti.” “Öğretmenim Kutlukhan Miraç bana madik attı.” gibi…Kendimi BİMER gibi hissederim. Bazı CHPlilerin Atatürk ve din arasında orta yol düzmeye çalışmaları gibi benim için de bu durumun içinden çıkmak bazen imkansız hale geliyor. Bir gün yine çaresiz beklerken aklıma bir şey geldi. “Herkes birbirinden özür dilesin!” (Birbirlerine bakarak ve sırıtarak) “Özür dileriiiiz!” Bu şekilde kitleleri ustaca paketlemiş oluyordum…

*Dört, beş senelik hikaye ama hala zaman zaman başvururum. Yaramaz bir sınıf vardı. Kazan dairesinin yanında, hangar gibi bir yere bunları sürmüşler. 1978 dünya kupasında Arjantin’in varoşları yüksek duvarlarla kaplaması gibi, okulda her şey yolunda gözükürken, az sayıda insan yakın bir yerlerde süreklileşmiş ve içselleştirilmiş bir kaosun iktidarda olduğunu biliyordu. Sınıf diyemeyecegim, olay mahaline girdiğimde ortadaki boşlukta 10, 15 adet hareket eden nesnenin tuhaf bir öbek oluşturduğunu görüyordum. Evet, evet bunlar insan olmalıydı! Bu obeği önce ikiye sonra dörde yararak derse başlamaya çalışıyordum. Böl yönet taktiği ilkemdi ama bu Tazmanya canavarlarını ne cebir ne hile ne hurda ne baskı ne de zulüm yola getirebiliyordu. “Size görev veriyorum, 100 tane futbolcu yazın, size artı vereceğim.” “Oleeyy!” Bu şekilde bu yaramaz güruh arkaya gidip beni ders işlemek isteyenlerle baş başa bırakıyordu. İşbirliği içinde mi yoksa rekabet halinde mi olduklarını kavrayamıyorlardı. Neyse ben meşgul ve sessiz olmalarıyla ilgileniyordum. Futbolcu listesi bitti. 100 kız ismi…100 erkek ismi…Markette satılan 100 şey…Evde bulunan 100 şey…Bunları bir ders boyunca oyalayacak listeler tükeniyordu. Freni boşalttım: 100 şey….Herhangi 100 şey. Kalem, silgi, arkadaş, ayı, hava, dostluk, dayanışma, tüp…

-Hangi deftere?..

İç ses: Oysa ben pratik bir çözüm bulduğumu düşünmüştüm.

Filaşback: (Beş dakka önce)

A- Öğretmenim defterimi unuttum.
B- Başka deftere yaz.

*Öğretmenim bir tane bilemezsek sıfır mı vereceksiniz?

*Öğretmenim siz bizi kandiriyorsunuz.

*Fatmasu beni yarın dövdü. Not: İsim sallanmıştır.

*Öğretmenim 50 iyi bir sayı mı?

Sonuç: Aristo mantığı bulduguna pişman oldu:)

“Öğretmeniim, hadi komiklik yapalıım.” (Tempolu bir şekilde) Komiklik! Komiklik! Komiklik!

Not 1: Çok Natuk Baytan filmi izledim.

Not 2: Dışarıdan kaşıntı görünmeme bakmayın.

Alakasız Not: Quark diye bir yiyecek çıkmış. Kararsızım. Şevval Sam ve ekonomik kriz ile ilgili düşüncelerim gibi.

 

Bu yazı nitelikli goygoy, Uncategorized kategorisine gönderilmiş ve ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.