*Sınıfa girdiğimde şikayet bombardımanı başlar. “Öğretmenim Hiranur Takva silgimi aldı.” “Öğretmenim Molotovcan saçımı çekti.” “Öğretmenim Kutlukhan Miraç bana madik attı.” gibi…Kendimi BİMER gibi hissederim. Bazı CHPlilerin Atatürk ve din arasında orta yol düzmeye çalışmaları gibi benim için de bu durumun içinden çıkmak bazen imkansız hale geliyor. Bir gün yine çaresiz beklerken aklıma bir şey geldi. “Herkes birbirinden özür dilesin!” (Birbirlerine bakarak ve sırıtarak) “Özür dileriiiiz!” Bu şekilde kitleleri ustaca paketlemiş oluyordum…
*Dört, beş senelik hikaye ama hala zaman zaman başvururum. Yaramaz bir sınıf vardı. Kazan dairesinin yanında, hangar gibi bir yere bunları sürmüşler. 1978 dünya kupasında Arjantin’in varoşları yüksek duvarlarla kaplaması gibi, okulda her şey yolunda gözükürken, az sayıda insan yakın bir yerlerde süreklileşmiş ve içselleştirilmiş bir kaosun iktidarda olduğunu biliyordu. Sınıf diyemeyecegim, olay mahaline girdiğimde ortadaki boşlukta 10, 15 adet hareket eden nesnenin tuhaf bir öbek oluşturduğunu görüyordum. Evet, evet bunlar insan olmalıydı! Bu obeği önce ikiye sonra dörde yararak derse başlamaya çalışıyordum. Böl yönet taktiği ilkemdi ama bu Tazmanya canavarlarını ne cebir ne hile ne hurda ne baskı ne de zulüm yola getirebiliyordu. “Size görev veriyorum, 100 tane futbolcu yazın, size artı vereceğim.” “Oleeyy!” Bu şekilde bu yaramaz güruh arkaya gidip beni ders işlemek isteyenlerle baş başa bırakıyordu. İşbirliği içinde mi yoksa rekabet halinde mi olduklarını kavrayamıyorlardı. Neyse ben meşgul ve sessiz olmalarıyla ilgileniyordum. Futbolcu listesi bitti. 100 kız ismi…100 erkek ismi…Markette satılan 100 şey…Evde bulunan 100 şey…Bunları bir ders boyunca oyalayacak listeler tükeniyordu. Freni boşalttım: 100 şey….Herhangi 100 şey. Kalem, silgi, arkadaş, ayı, hava, dostluk, dayanışma, tüp…