Bu yazı filmi izlememiş olanlar için, filmin sağlıklı bir şekilde izlenmesini engelleyebilecek bilgiler içerebilir.
Dariush Mehrjui’nin 1969 tarihli “The Cow/İnek” devrim öncesi İran sinemasının en bilindik filmlerinden birisiymiş. Bugün İran sinemasının Türkiye sinemasına nazaran daha fazla estetik kaygıya, yaratıcılığa ve gerçekçiliğe sahip olduğunu birçok sinemasevere düşündürten düşüncenin köklerini anlamak açısından filmi izlemek önemli. Üstelik bu üstünlüğün eşit şartlarda elde edilmediği de göz ardı edilmemeli. İran sineması bu üstünlüğü daha baskıcı bir sansür altında ve daha kısıtlı teknik imkanlarla elde etti. Bu işin arkasındaki sebep daha çok kültürel derinlikte aranmalıdır kanımca. Bu yüzden İran toplumu muhteşem çelişkileriyle çok ilgimi çekmektedir. Günün birinde daha donanımlı olursam bu konu hakkında da yazı yazmak istiyorum. Tabi daha donanımlı olunca hayal kırıklığına uğrama riski de aynı oranda artar da umarım başıma gelmez.
Bu filmle ilgili bir şeyler söylemeden önce küçük burjuva sınıfı hakkında biraz kelam etmek gerekiyor. Toplumsal sınıflar üretim araçlarıyla ilişkilendirilmelidir. Kapitalizmde üretim araçlarına sahip sınıfa burjuvazi, bu araçlarda ücret karşılığı çalışanlara da işçi sınıfı, proletarya deniyor. İşçi sınıfı deyince bazı insanların aklına elde çekiç, yağlı tulumlarla çalışan ağır sanayi işçileri geliyor ama aldığı ücret ne kadar da yüksek olursa olsun sömürüye uğrayan herkes işçi sınıfına dahildir. Hayat ve tarih bu iki temel sınıfın uzlaşmaz çelişkisi üzerine kurulmuştur. Bu arada bazı ara sınıflar da mevcuttur. Bunların en önemlisi küçük burjuva sınıfıdır. Yani kendi üretim araçlarına sahip olup orada emek sarf eden sınıf. Aile bireylerini çalıştıranlar da bu sınıfa girer. Bu sınıf temel olarak kendi çıkarından başka her şeye kayıtsız kalmasıyla, işçi sınıfının trajedisine ilgisiz çoğu zaman da köstek olmasıyla bilinir. Kadercilik en tipik özelliklerindendir. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini, toplumun adam olmayacağını tekrarlar durur. Padişahın sol şeysi olmaya pek heveslidir. Kendisinde hiçbir kusur bulmaz da bütün suç gerçekleri görmeyen göbeğini kaşıyan ayıdadır. Ama bu sınıf mensupları arada sırada sizi şaşırtmayı da gayet iyi bilir. Zaman zaman proletaryadan yana saf tuttuğu da görülür. Tam olarak sırtını yaslamamak gereken ama komple torbaya tıkılıp da çöpe atılmaması gereken bir sınıftır. Bu sınıf için sahip olduğu üretim aracı hayati derecede önemlidir. Çoğu zaman bu üretim aracı yaşam kalitesini düşürse de başına büyük sıkıntılar getirse de ondan son dakikaya kadar vazgeçmek istemez. Örnek olarak babamı verebilirim. Üretim aracına sahip (kamyon) ama bu durum ona hayatı boyunca sefalet getirmesine rağmen ondan vazgeçmiyor. Ücretli şoförlüğe dönse yaşam kalitesinde ciddi bir artış, ömrü boyunca yaşadığı streste de önemli azalma olacağını bilmesine rağmen bir türlü buna yanaşmamaktadır. Burada feodal ilişkiler yani el alem ne der kaygısı, hayatta başarısız insan olma etiketinin ağırlığı etkili oluyor biraz da. Yani sözü özü küçük burjuva sahip olduğu üretim aracını fetişleştirmiştir ama “The Cow”daki Hasan’ın yaptığı gerçekten bu durumun en uç versiyonu olmalı.
Film bir köyde geçiyor ve devletin adamları mı yoksa eşkiyalar mı olduğunu tam anlayamadığımız bir grup (the boulours) köylünün hayvan varlığına el koyuyor. Hatırlatmak gerekir ki sahip olduğu hayvan sürüsü veya tarlalar da köylünün üretim aracıdır ve onları küçük burjuva sınıfına dahil eder. Tabi bunlara sahiplerse. Köylülük diye bir yaşam alışkanlığı vardır ama bir toplumsal sınıf yoktur. Bu çok sık düşülen bir hatadır. Köyde üretim aracına sahip tek kişi Hasan kalmıştır ve ineğiyle tuhaf bir ilişki geliştirmiştir. İneğinin ona sağladığı ayrıcalığa fazlasıyla tutkundur. Bir gün kısa süreliğine köyden ayrılır ve o esnada ineği de ölür. Burada kolektif akıl yürütmenin ne kadar zor bir şey olduğuna tanıklık ediyoruz. Herkes yaşanacakları tahmin etmektedir de her kafadan da bir ses çıkmaktadır. Sonuçta Hasan gerçeği öğrenir ve yaşadığı psikolojik çöküntü sonucunda kendisini ineği zannetmeye başlar. Başlıkta bahsettiğim inanılmaz küçük burjuva trajedisi gerçekleşir. Sahip olduğu üretim aracını fetişleştirmek neyse de ona karşı bir özdeşleşme gerçekleştirmek bu işin en uç örneği olmalı. Babamın kendisini kamyon zannetmesi gibi bir şey yani. Bu özdeşleşmeden sonra toplumun radikal vakalara karşı nasıl da hazırlıksız olduğunu ve bu durumu bertaraf etmekteki yetersizliğini bırakın yetersizliği bir parçası olmasının örneğini de görüyoruz. Akıl küpü diye ortalıkta dolaşanların akıl sınırlarını zorladıklarını da görebiliyoruz. Çok ilginç bir film. Doğru mesajlar verme gibi bir misyonu yok ama onları siz izleyerek çıkarabilirsiniz.
Facebook Hesabım
Ben kimim?
Mesleğim İngilizce öğretmenliği olmakla beraber, bu sitenin İngilizce öğretmenliğiyle alakası yoktur. 2008 yılından beri blog yazarlığı yapıyorum. İlk başlarda sadece sinema yazıyordum. Sonra daha çok siyaset yazmaya başladım. İki, üç senedir ise (şu anda 2016'nın sonundayız) "her şeyi" yazıyorum. Sitenin üstündeki görselin altında yer alan sekmeler benim ilgi alanlarım ve bu alanlarda yazılar yazıyorum. Eski yazılarım, yeni yazılarım hepsi bu sitede olacak artık. Keyifli okumalar dilerim... Baran DoğanSinek İkilisi Ne Demek?
Sinek ikilisi, briçteki en değersiz kağıttır. "Sinek ikilisi muamelesi yapmak" gibi bir deyime malzeme olmuştur. Birisini önemsememek anlamındadır. Kendimle dalga geçmeyi sevdiğim için bu ismi tercih ettim.Yazı Arşivim
-
Son Yazılarım
- Yeşil Peri Gecesi 15 Aralık 2024
- Ferdi Tayfur Türkiye’dir! 7 Ekim 2024
- Toza Sor 23 Haziran 2024
- “Güven” 15 Nisan 2024
- Her Şey Sınıfsal Mı? 14 Nisan 2024
Bazı Eski Yazılarım