Bu açılım; geçen sene AKP’nin yapmaya çalıştığı ve yüzüne gözüne bulaştırdığı, samimiyetsizliği baştan belli açılımlar gibi değil. Bir hesap yaptım. İnsan ömrünün yaklaşık 70 sene olduğunu varsayarsak ve bu hızla film izlemeye devam edersem, ölene kadar 6000-7000 tane falan film izlemiş olacağım. Bu yüzden bundan sonra benim kişisel gelişimime hiçbir şey katmayacak, klişeleşmiş f**king popüler filmleri izlemeyeceğim. Karayip Korsanları’nın son bülümünü izlemeyeceğim örneğin. Bunun yerine hikayesi ve bir şeyler söyleme derdi olan, özgün, nitelikli filmleri izlemeye çalışacağım. Bu yüzden artık iyi indieleri araştırıp bulmak gibi bir misyonum var. Şu resimde gördüğünüz poster artık var olmayan Empire adlı bir sinema dergisinin verdiği bir poster. 90lardan itibaren verildiği tarih olan 2006’ya kadarki dönemde dikkat çekmiş indieleri listeliyor. Sundance film festivaline katılmış ve dikkat çekmiş filmler. Buradaki filmlerin yaklaşık yarısını izlemiş olduğumu gördüm ve ilk sıradaki filmle başlayayım dedim: “Sex, Lies & Videotape/Seks Yalanları” (1989). Indieler çağını başlattığını düşünenler var. Yönetmeni “Erin Brochkovic/Tatlı Bela”, “Traffic” ve “Ocean” serisiyle tanınan Steven Soderbergh.
Sonuç mükemmel. Filmin adı birçok kişiyi yanıttı ve yanıltabilir. Imdb’den öğrendiğimize göre; Berlin Duvarı yıkıldığında Batı Berlin’de sinemalarda oynayan filmi porno film zannedip, gidip izleyen Doğu Almanların yaşadığı hayalkırıklığı var örneğin. Yine ekşi sözlükten birisi, Türkçe ismi “Seks Yalanları” olan filmi bir tabur acemi erle birlikte izlediğini yazmış. Ben de 18 yaş sınırı olan filmde bir tek bile grafik cinsellik sahnesi olmadığını belirteyim. Ne var filmde? İkiyüzlü kadın erkek ilişkilerine cepheden dalış var. Tıpkı “Happiness/Mutluluk”, “American Beauty/Amerikan Güzeli”, “500 Days of Summer/Aşkın 500 Günü” veya “Zeynep’in Sekiz Günü” gibi. Aklıma ilk gelen bunlar. Son yıllarda klişe romantik komedilerin yanında “Sex, Lies…” gibi farklı tezleri olan ormantik komedi de izlemeyi kar sayıyorum. Film adından da anlaşılacağı üzere tuhaf bir ilişkiler yumağı olarak nitelendirilebilir. Yine adından da anlaşılacağı üzere ilişkilerde dürüstlük veya yalan söyleme olgularını sergilemeye çalışıyor. Filmdeki en yalancı kişinin bir avukat olması da metaforik değerlendirilmeli zira filmin kendisi bu niyetini gizlemiyor zaten. Avukat ve cinsel hayatları sorunlu olan eşi, filmdeki tek çift gibi görünüyor. Geri kalanlarınsa ne olduğu belli değil. Şu anda aklıma geldi: “Sex, Lies..” tipik bir biri gelir bir yeri değiştirir filmi. O filmlerde kasabaya (veya nereyse işte) gelen yabancının (stranger) işleri allak bullak edeceğini daha ilk sahneden sezersiniz. Örneğin “Kosmos“. Avukatın okuldan arkadaşı Graham da mahalleye geliyor ve çiftin hayatını bir de kadının kızkardeşi ve adamın metresi olan kızın hayatını allak bullak ediyor. Tehlikeli bir hobisi var. Anlattıklarıyla, ritmiyle, hikayesiyle, özellikle de karakterleriyle 10 numara bir film (nefret ettiğim bir klişe daha on numara x, on numara y… Tuncay Şanlı kardeşim çok kullanıyor). Tabi indie açılımı sonucu izleyeceğim bütün filmleri beni bu kadar memnun bırakmayacak biliyorum ama harika bir başlangıç oldu.