Danimarka’nın Zeki Demirkubuz’u, yönetmen Lars Von Trier şunları söylemiş:
Bir film ayakkabı içerisindeki taş gibi olmalıdır.
Basitçe, hayatta film yapmak dışında her şeyden korkuyorum.
Ben ekran aracılığıyla mastürbasyon yapan biriyim.
Ben dünyadaki en iyi yönetmenim.
Şunları da yaşamıştır:
Hamile karısını bebek bakıcısı yüzünden terk etmiştir.
Annesi ölüm döşeğinde gerçek babasının başkası olduğunu söylemiştir. “Sanatsal genlerin” peşinde olduğunu söylemiş ve bunun için resmi eşini değil de çalıştığı yerde bulunan ve ataları müzik kompozitörü olan bir adamı tercih etmiştir. Adamla görüşmek isteyen Trier bunu çok zor olsa da başarmış ve biyolojik babası bir daha avukatı aracılığı olmadan kendisiyle iletişime geçmemesini söylemiştir.
2011 yılında tartışmalı “Anti-Christ/Deccal” filminin basın toplantısında Hitler’e sempati duyduğunu söylemiştir. Daha sonra bunun bir şaka olduğunu söylemiştir.
Lars Von Trier’ı biliyoruz.
Kendisi başlıkta belirttiğim gibi insana ve yaşama dair herhangi bir umut olmadığını iddia eden filmler çeker. Onun filmlerinde hep kötülük vardır. İyilik ve umudun kırıntısı bulunmaz.
Son filmi “Nymphomaniac/İtiraf”ı (2013) izledim. Bu film aslında tek film olarak planlanmış ama çok uzun olunca tıpkı Kill Bill gibi Vol I, Vol II şeklinde ikiye bölünmüştür.
Bu film Türkiye’de yasaklanmıştır. HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder konuyla ilgili meclise bir soru önergesi vermiştir ama sonuç değişmemiştir. Film, Türkiye’de gösterime girmemiştir.
Baştan söyleyeyim, sansüre bir olgu olarak karşı de-ği-lim. Kapitalist ülkelerdeki sansürden bahsetmiyorum. Onlar başka. Sosyalizmde sansür olmaz diyen açıkça palavra sıkıyordur. Bin bir emekle ortaya çıkarılan güzel bir şeyi bozmak için birileri sanatın arkasına saklanıyorsa gereken yapılacaktır. Gericilik pompalayan eserlere geçit verilmemelidir.
Neyse bu başka bir konu. “Eleştiricileri”, sosyalizmin uzaydan zahmetsizce ve kusursuz bir şekilde gelmesi gerektiğini düşünenleri provoke etmek istemem.
Filmin Türkçe adını “İtiraf” koymuşlar. Bence bu seçim filmin içeriğinden çok şey götürüyor. “Nymphomaniac” seks bağımlısı demek. Filmin ana karakteri de Joe adında bir seks bağımlısı kadın.
Salinger adlı yaşlıca bir adamın sokakta yaralı bir şekilde yatan Joe’yu eve götürmesiyle başlıyor film. Aralarında bir diyalog başlıyor. Joe hikâyesini anlatmak istiyor ama uzun bir hikaye olacağını da ekliyor. Salinger ise bu öneriden heyecanlanıyor ve hikayeyi dinlemek için epeyce istekli görünüyor. Ve film başlıyor.
İki film de 10, 15 dakikalık bölümler halinde akıyor. Her bölümde Joe, seks bağımlılığıyla ilgili yaşadıklarını anlatıyor. Aralarda Salinger’in onu anlamaya çalışmaları, zaman zaman onaylamaları, zaman zaman kınamaları, zaman zaman da kendi hayatıyla ilgili aktardıkları var.
Freudyen bir seans gibi Joe çocukluğuna gidiyor ve seks bağımlılığının köklerini oralarda aramaya çalışıyor. Bir şeyler de bulmuyor değil.
Anlattıkları arasında bugün genel geçer ahlak anlayışına göre “sapıklık” olarak değerlendirilecek şeyler var. Ayrıca bunlar en ince ayrıntısına kadar perdede gösteriliyor. Filmin yasaklanması bundan dolayı.
Sapıklık meselesine geçmeden Joe’nun dünya görüşünü (aslında yönetmen Lars Von Trier’ın dünya görüşünü) aktarmak istiyorum. Ona göre öğretilen bütün değerler saçmadır. İyi diye belletilen her şey de aslında kötüdür. İyi diye bir şey yoktur. İnsan kötü bir yaratıktır, dünya da kötü bir yerdir. Böyle bir ortamda seks bağımlısı olmak yapılabilecek en iyi şeydir. Her şeye cepheden karşı olmak ve kötülüğün üstüne kötülükle gitmek yapılacak en doğru iştir. Bunu yapmayan aptaldır. Yani insanlıktan yana umut yoktur. Bir insana zarar vermenin yanlış hiçbir tarafı yoktur.
Minareden at beni, in aşağı tut beni!
Biz nelerle uğraşıyoruz, el alemin züppe sanatçı bozuntusu nelerle uğraşıyor? Açıkça kötülüğün propagandasını yapıyor.
AKP bu filmi bunları tahlil edebildiği için sansürlemiyor. Onların sansür kurulunun başına oturttuğu kasaba imamı bunları aklına getiremez. O, çük falan görünce yasaklar filmi. Erkeklerin 19, kızların da 13 yaşına gelinceye kadar akıllarına cinselliğin asla gelmeyeceğini zanneder. Bu yaşta onları evlendirir ve ölene kadar yine akıllarına cinselliğin takılmayacağını varsayar.
Sapıklık meselesine gelelim. Genel geçer ahlak anlayışını toptan reddediyorum. Özellikle Türkiye gibi iki yüzlü ahlak anlayışının zirve yaptığı ülkelerde bu genel geçer ahlak anlayışı mide bulandırıcı oluyor. İdeal bir toplumsal düzende insanların kendi aralarında yaşadıkları kolektiviteye zarar verip vermemesi üzerinden değerlendirilecektir. Fakat ideal olmayan bir toplumsal düzende hatta kapitalizm gibi rezil bir toplumsal düzende yaşadığımız için verili durum içerisinde ahlakın tanımını yapmak oldukça zor bana göre. Her şey bozuk ve çürümüşken iyi ve doğru olanı nasıl tanımlayabiliriz? Bir insanın başka bir insanla karşılıklı onaylaşarak yaşadıkları şeylerle çok ilgilenmemek niyetindeyim. Kapitalizmin insanlara önerdiği aşk biçiminin insanın içinden geçenlerle büyük bir çelişki içerisinde olduğunu düşünüyorum. Tekrar olacak, böyle bir ortamda ahlakın tanımının kolay kolay yapılamayacağını düşünüyorum.
“Nymphomaniac” böyle düşünmüyor elbette. Ona göre ideal olan bir şey zaten yok. Olamaz da. Böyle düşününce de saldım çayıra mevlam kayıra bakış açısı var.
Bir de pedofili gibi çok tartışmalı bir başlık var. Kapitalizmi, sosyalizmi boş verin, bunun insanlarda kalıcı travmalar yarattığı biliniyor. Böyle bir şeyi açıkça savunma cüretini gösterebiliyor film. Savunmayla beraber ekranda icra da ettiriyor. Böyle bir film işte.
Gerici bir sinema anlayışı bu. İnsanlık düşmanı.
Lars Von Trier neden bunu yapıyor?
Bence kompleks sahibi bir insan. Dikkat çekmeyi seviyor. Kafası çalışıyor ama fikri yok.
Tavsiye etmiyorum, izlemeyin.