Bu yazı filmi izlememiş olanlar için, filmin sağlıklı bir şekilde izlenmesini engelleyebilecek bilgiler içerebilir.
Sinema pahalı ama aynı oranda etkili bir sanat dalı. Ne kadar başarılı olduklarından ziyade; açlığın yaşandığı bir dünyada o kadar pahalı filmler çekmeyi her şeyden önce ayıp buluyorum. Tabi bu benim düşüncem ve bu pahalı filmleri çekenlerin kendi adlarına tutarlı olduklarını kabul ediyorum. Çünkü açlığı ortadan kaldırmak gibi bir düşünceleri yok. Bazı bireysel çıkışlar olabilir ve vardır ve değerlidir ama bugünün egemen sinemasının kurumsal olarak dünyadaki açlıkla, adaletsizliklerle, eşitsizliklerle mücadele etmek gibi bir konumu olmadığı gayet açık ve nettir. Tam aksi hatta…Pahalı demişken, eğer o film önemli sayıda kişiyi, toplumu ve insanı değerlendirme konusunda farklı ve ileri bir noktaya götürecekse elbette kaynaklar seferber edilebilir. Bununla birlikte bunun ille de şart olmadığını kanıtlayan sayısız film vardır. İşte yaratıcılık budur. 250 milyon dolara “Kara Şövalye Yükseliyor”u mu çekmek daha değerlidir yoksa neredeyse bedavaya “Following/Takip”i (1998) mi çekmek veya birkaç yüz bin dolara “Lista de espera/Otobüs Durağı”ni mi çekmek daha değerlidir? “Kara Şövalye” bu anlayışın bir numaralı sorumlusu değil, sadece bir örnek. Kendisini izlemedim ve izlemeyi de düşünmüyorum ve o film olmasaydı açlık ortadan kalkıp, dünya cennetten bir köşeye dönüşmeyecekti ama insana değer verilen bir dünyada ve onun sanat anlayışında bu tarz bir sinema anlayışına yer olmayacaktı. Yönetmen harcadığı para oranında kendisini topluma karşı sorumlu hissedecekti. O zaman, varsa eğer, 5’in 250’nin 500’ün de hesabı yapılmayacaktı. Bu sorumluluğu hisseden bir yönetmenden harika bir film izledim. Juan Carlos Tabio’dan “Lista de espara”.
Filmin farklı devletlerden yapımcıları var ama Küba’dan da var ve film Küba’da geçiyor. Küba’nın tek bir kuruşu bile çok değerlidir. Çünkü zor durumdalar. Bahsettiğim sorumluluk bu. Yönetmen Küba’nın çok önemli ve değerli olan parasını kullanıyor ve sorumluluğu elden bırakmıyor. Bunu yaparken ama yalan söylemiyor. Yalancılık sağ siyasetin işidir. Her şeyin lineer gittiği, problemsiz bir sosyalizm resmi çizmiyor ama tetikçilik de yapmıyor. Özellikle Sovyetler’in çözülmesinden sonra Küba çok sıkıntılar çekti. Emperyalizm, kaynakları sınırlı olan 11 milyonluk bu ada ülkesinin başına üşüştü. Zaten 60 yıllık ambargo, Sovyet desteğinin eksikliğinden dolayı işleri bayağı bir zora soktu. Bugün Amerika, Küba’dan kaçıp gelen kişilere ömür boyu ev, araba ve yüklü maaşı garanti etmektedir. Küba’dan rahatlıkla görülebilecek topraklarına gökdelenlerini inşa etmiş, adeta günaha çağıran elma ağacı gibi Küba’lıların kafasını karıştırmaktadır. Böyle bir ortamda sosyalizm yaşamaya devam ediyor. Çünkü insanına eşitliğin ne demek olduğunu öğretmeyi başarmış Küba. Bu yüzden ayakta durmaya devam ediyor. Ama bu hep böyle gidecek anlamına gelmemeli. Diyorum ya emperyalizm canavarı bir an bile boş durmuyor. Belki beş, on sene sonra orada da bir çözülme olabilir ama bu sosyalizmin yanlışlığından kaynaklanmayacak. Solun tarihinde epeyce fazla olan yenilgilerden biri olacak ama mücadele yine de devam edecek. Biz tersi olacağına inanıyoruz ve pratiğimizi bu şekilde şekillendiriyoruz.
Gelelim filme. Bir şehirler arası otobüs terminalinde geçiyor adından da anlaşılacağı üzere. Fakat durakta bozulan bir otobüs (Rus) vardır ve yolcular gitmek istedikleri yere gidememektedirler. Gelen otobüslerden de pek bir iş çıkmamaktadır. Durakta çeşit çeşit insan vardır. Bunların bazıları devrimci bazıları karşı-devrimcidir. Bazıları Küba’dan kaçmayı düşünür bazıları başka ülkelerden oraya mücadele etmek için gelmiş insanlardır. Bu uzun bekleme süresinde bu insanların arasında oluşan dayanışma kültürü bir sosyalizm metaforudur. Tabi bu dayanışma çelişkilerle, geri çekilmelerle, sıçramalarla yani gerçek bir toplumsal mücadele gibi sunuluyor. Bu çelişkilere sevimli bir örnek vermek gerekirse istasyon şefinin kedilerinden birinin adı Vladimir (Lenin) birinin adı da Jesus’tur (İsa). Bu arada sömürücü oportünist karakterler de vardır. Bunların bir bölümü ama filmin sonunda değişip halkçı karaktere evrileceklerdir. Bazıları evrilmeyip seyirciye mücadelenin bitmediğini, rehavete kapılmaması gerektiğini hatırlatacaktır. Aşklar doğacaktır. Bu aşklar üzerine yapışmış oportünizmi bir bir üzerinden atacaktır. Fantastik ögeler de filme çok başarılı bir şekilde yedirilmektedir. İnsanları rüyalara kapılmamayı, kumda oynamadıklarını, ciddi bir iş olan sosyalizm mücadelesi verdiklerini hatırlatmaktadır. Yani her şeyiyle mükemmel bir film “Lista de espera”. Aksayan bir anı bile yok. Güldüren, düşündüren, insana umut yaşama sevgisi aşılayan, dayanışmayı öne çıkaran, estetiği ve yaratıcılığıyla takdir toplayan ve maliyetli olmayan bir film. Başlığa dönüyoruz, işte sinema böyle olur, olmalı. Başka bir deyişle sıçtı kara şövalye bez getir..