Vedat Türkali’nin tereddütsüz fetiş yazarlarımdan biri olduğunu söyleyebilirim. Uzun zamandır onun “Mavi Karanlık” romanını okumak istiyordum.
Hangi karanlık mavi?
Mina Urgan’ın “Bir DinOzorun Gezileri” kitabını okursanız orada bir takım aydınların 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda mavi yolculuk denen olaylara başladığını görürsünüz. Sebahattin Eyüboğlu önderliğinde… Azra Erhat, Mina Urgan (ve kocası Cahit Irgat), Halikarnas Balıkçısı, Abidin Dino (?), Melih Cevdet vs. Bu kişiler teknelere yiyecek, içecek doldurup Ege’nin koylarını geziyorlardı. O yıllarda henüz turizm başlamadığı için bu kıyılar “bakirdi”. Kıyılar ve koylar ile ilgili neden bakire değil bakir denir? Çünkü bakirliğin gitmesi travma yaratmaz. Gitmemesi yaratır hatta. Neyse o anı kitabında bu mavi yolculuklarla ilgili bölümler var. Oralarda ne kadar arsızlaşıldığı pek anlatılmaz yalnız.
Bu işi yapmak Vedat Türkali’ye düşmüştür.
ÇÜRÜMENİN YAZARI
Vedat Türkali’den okuduğum dördüncü kitaptı bu. Üç romanını, bir de otobiyografisini okudum. Bugün “Güven”e başladım. Hayat beni adım adım “Güven”e doğru sürüklemişti. Nihayet getirip onun kapısının önünde bıraktı ancak “Güven”in PDF formatındaki kopyası okunacak gibi değil. Epub’ı da yok. O yüzden okumayı bıraktım. Gelecek ay basılı kitabı okuyacağım. Neyse, üç roman ve bir otobiyografide gördüğüm şuydu: Vedat Türkali’nin favori teması çürüme… Kendisinde bir türlü geçmek bilmeyen bir öfke var. Ve bu öfke sosyalist aydına yönelik. Onun zayıflıklarını ele alıyor sürekli. “Güven”de de bunu yapıyor mu bilmiyorum. Muhtemelen yapıyordur. “Komünist” adlı otobiyografisinde kendisinin hışmına uğramamış hiçbir “ünlü” TKP’li yok. O kitabı okumak için sabırsızlanıyorum. Türkali en önemli kitabı olan “Bir Gün Tek Başına”da da bunun destanını yazıyor zaten.
Neden böyle yapıyor? Acaba hedef tahtasında kendisi mi var? 1951’de tutuklanan ve 7 sene hapis yatan Vedat Türkali’nin politik olarak nereye savrulduğunu bilmiyorum. İnsanın yüce şeyler başaracağına inanan birisi böyle bir savrulmayı çürüme olarak kabul eder. Durum bu mudur? Bilemiyorum. Ama bu hususta ciddi şüphelerim var. Ben (başarılı) roman yazabilen birisinin, insanın yüce bir yaratık olduğunu düşüneceğine ve de şeyler başaracağına inanacağına pek ihtimal vermiyorum. Bu çelişki mi kendisini öfkeli yapıyor? Öfke kusacak bir araç mı arıyor Türkali?
İnsanın ve de kendisinin yüce şeyler başaracağına inandığı için yedi sene hapis yatan bir Vedat Türkali’nin, (başarılı) bir roman yazacak kadar insanın iç dünyasına girebildiğini anladığı ana tanık olabilmeyi çok isterdim. Düşünün, “Bir Gün Tek Başına”yı yazıp bitirdiniz ama siz aslında devrim iddiası yüzünden yedi sene hapis yatmış birisisiniz. Gerçekten tuhaf bir şey olsa gerek. İnsanın en sıra dışı faaliyetlerinden birisidir (başarılı) roman yazmak, belki de birincisidir. Vedat Türkali Yusuf Atılgan’ın yaptığını yapamadı. Atılgan da üniversitedeyken yücelik iddiasının peşinden gitti. İçeri girdi, çıktı. Sonra daha fazla kendisini kandıramayacağını anladı. Köye yerleşti ve “Aylakyurt Adamı” evrenini yarattı. Arkadaşı Türkali ise şehirde kalıp yücelik iddiasında olan çevrelerle ilişkide kalmaya devam etti. Ama zihinsel çelişkileri artık o kadar dayanılmaz oldu ki bu yükü sosyalist aydına resmen kitledi. Aklıma bu geliyor artık…
KARANLIK MAVİ
70’li yılların Bodrum’unda geçen romanda sosyalist aydınlar ve üst-orta sınıflar var. Hepsinin zaafları ele alınıyor. Herhangi bir Vedat Türkali romanında idealize edilen biri var mıdır şüpheliyim. Bu roman için İbraam’ın idealize edildiğini öne süren olabilir diye tahmin ediyorum. Saf Anadolu köylüsü. Şehre gidip proleter olacak.
CİNSELLİK
Vedat Türkali evreninde cinsellik önemli yer tutar. Hangi (başarılı) roman yazarının evreninde yer tutmaz ki! İbraam’ın cinsel arenadaki zaafları, yetersizlikleri de yazardan kurtulamıyor. Köylülüğün bütün eksiklikleri bence İbraam üzerinden sunuluyor. Ben kesinlikle idealize edildiğini düşünmüyorum İbraam’ın.
NERGİS CİNSELLİĞİ
Romanın başkarakterinin Nergis olduğu düşünülebilir. Bu genç kadının yaşadıkları bizlere çok önemli mesajlar çıkarttırıyor. Uçarı ressam, heyecanlı devrimci, çapkın Özgür’le olan ilişkisi akıllara “kızların efendi erkeklerden ziyade piç erkeklere ilgi göstermesi” olayını getiriyor. Bu konuda Ekşi Sözlük’te başlık da var. Ben bunun böyle olmadığına inanıyorum. Kızlar, enteresan (piç) erkeği ilginç bulabilir… Az sayıda kız da piç bir erkeğe takılıp hayatını mahvedebilir. Ama kızların ezici çoğunluğu evlenip, aile kurmak üzere iyi bir “tedarikçi” arar. Bu, benim yorumum değil bilimsel araştırmalarla da ortaya konmuş bir şeydir. 20’li yaşlarda, çekici bir kadın olup da net bir şekilde evlenmeyeceğine veya çocuk sahibi olmayacağına karar vermiş bir kadın olabileceği bana pek inandırıcı gelmiyor! Kadıköy’ün mavi saçlı feministlerinden bir, iki tanesi belki. Onların da karşılarına “süper” biri çıkarsa ne yapacaklarını merak ediyorum doğrusu. Sakin olalım. Burada hakaret etmek niyeti yok. İnsanın üreme dürtüsü çok çok güçlüdür. Özellikle kadınlarda daha çok güçlüdür. İstisnaları o kadar az ki bence “her kadının” aile kurmak gibi bir hedefi vardır diyebiliriz. Batı Avrupa ülkelerinde artık imzaya gerek duyulmuyor. “Az sayıda” kadının da aile kurduktan sonra B planı vardır. Nergis, gibilere kolay kolay rastlanmaz ki o da romanın sonlarına doğru Korhan’dan çocukları olacağı düşüncesine karşı sıcak, pembe hayallere dalıyor. Nergis efendi erkek Korhan yerine piç erkek Özgür’ü tercih etmiyor. Özgür tarafından zamanında değersiz hissettirilmiş olduğu için orada görülmemiş bir hesap olduğunu düşünüyor Nergis. Özgür’ün iyi bir baba olmayacağını biliyor. Hesabı görüp “tedarikçiye” yöneliyor Nergis. Bana göre Vedat Türkali kadınları çok iki tanıyor. Erkekleri de. Yani insanları.
Nergis cinselliğinin arkasında elbette babası Muhtar ve annesi Jale var. Cinselliğin değil de hayal kırıklığının arkasında diyelim. Vedat Türkali acaba kendisini Nergis’in yerine mi koyuyor? Yüce bir insan değil. Suçlu ama bütün suç da onda değil. Herkesten biraz akıllı ama herkes kadar zaaflı. Bana göre Vedat Türkali’ye kendinizi nasıl tanımlayabileceği sorulsaydı “Herkesten biraz akıllıyım ama herkes kadar zaafları olan biriyim.” derdi.
70’Lİ YILLAR
70’li yılların siyasal atmosferi de romanda ele alınıyor. Fon olarak ama… 70’li yıllar demek sol demektir. Birçok yazımda bu dönemle ilgili düşüncemi yazdım. Gerçek, nitelikli ve sağlam bir politikleşmeden ziyade biraz moda gibi bir solculaşma süreci vardı diye düşünüyorum. Özellikle büyükşehirlerin Alevi gettolarında yaşanan bir sele kapılma olayı var. 40’lardan, 50’lerden gelen çok küçük bir aydın hareketi de var. Bu aydın hareketinin mensubu olan Vedat Türkali gibiler 70’lerin “lümpen” solculaşma sürecine de mesafeli olduklarını tahmin ediyorum. Şiddet unsuruna karşı tepkililer. Özgür ve Korhan taraflaşmasında Türkali’nin tarafı belli oluyor. Özgür’ün ayakları yere sağlam basmayan ve güven vermeyen ateşli devrimciliğine karşın Korhan’ın rasyonel tutumu yeğleniyor. Nergis de çok düşünmesine rağmen romanının sonlarına doğru mührünü Korhan’a basıyor. Yazar yine taşları yerine oturtuyor bana göre. Olacaksa Korhan’ınki gibi olsun…
KARIŞIK ANLATICI
Romanda anlatıcı konusunda karmaşıklık var. Bazen birinci tekil şahıs anlatıcı, bazen de üçüncü olanı devreye giriyor. Bazen ikisi karşılıklı sohbet ediyorlar. Başka bir romanda bunun örneğini gördüğümü anımsamıyorum. Uzun bir yazı oldu. Romanı teknik olarak ele alan pek bir şeyler söylemek niyetinde değilim ama bunu belirtmek istedim. Vedat Türkali’nin üslubu her daim çok çok iyidir zaten.
İyi bir roman. Sizi bunaltarak size bir şeyler sunan bir roman. “Bir Gün Tek Başına”dan hemen sonra okunamamalı. Onun coşkunluğu aranırsa hayal kırıklığına uğranabilir ama kesinlikle okunmaya değecek bir roman…