Bir insanın diğer bir insana kendisini özel hissettirmesi üzerine bir yazı yazmak zor ve aynı oranda riskli bir iş. Çünkü Kapitalizm koşullarında şekillenmiş bireyler olarak bizler bunun hayati derecede önemli olduğuna ikna edilmiş durumdayız. Bu durum üzerine yazı yazmayı düşünecek noktada olmam kendi adıma umut verici ama reel performansımdan ben de şüpheliyim. Bir de şunu belirtmek istiyorum ki yazıya ilişkin görselin öznesinin bir kadın olması bu durumu genelde kadınlar yaratıyor diye düşündüğümü akla getirmesin. Resim öyle denk geldi. Ama eşitsizlikçi toplumlarda “daha az eşit” olarak yetiştirilen, bir sürü dogmatik fikirlerle besletilen ve birtakım karmaşık etmenlerin de etkisiyle kadınların sanırım “özel hissettirilmeye” erkeklerden biraz daha fazla istekli oldukları da yadsınamaz. Zira erkek egemen toplum erkeklere varoluşlarından itibaren bazı “özel hissetme” ayrıcalıkları tanıyor.
Ama benim öznelliğimde kendisini “özel hissettirmem” beklentisi içerisinde olanların hepsi kadın değil. Bu beklenti makullük sınırları içerisinde de kalabiliyor ama çok kolay ve genelde rasyonellik sınırlarını aşıyor. Rasyonellik adına elinde tutacağı pek bir şey kalmamış bir toplumda yaşıyoruz çünkü. Bu kişiler beklediklerini bulamadıkları zaman yıpranıyorlar. Karşı tarafı da ilişkiyi de yıpratıyorlar. Bu sonuçta benim bazı öküzümtraklıklarım da rol oynuyor olabilir. Ama işi, gücü olan insanlar olarak bizler iki, üç bireyi hayatımızın merkezine koyamayız. Buna nesnellik de müsaade edemez. Örneğin benim haftanın beş günü eve gece 10’da geleceğim kesin. Öyle olunca; o eşi, o dostu, o sevgiliyi her dakika düşünemiyorum. Onlar için sık sık özel şeyler yapamıyorum.
Peki ben kendimi özel hissetmek istemiyor muyum? Yazının burası riskli bölüme giriyor çünkü bazı insanlara çok abartılı gibi gelebilecek fikirler var. Elbette istiyorum ve birisi buna hizmet edecek bir şey yaparsa mutlu oluyorum. Ama hiçbir eş, dost, akraba, sevgili; bana kendimi Türkiye’de birilerinin Sosyalizm mücadelesi vermesi kadar özel hissettirmiyor. Abartılı gibi gelebilecek kısım burasıydı. Bunun, Türkiye’de Sosyalizm mücadelesi veren insanların (TSMVİ) çok az olması dolayısıyla imkansız olması sebebiyle abartılı olduğu düşünülüyorsa, düşünsel anlamda zemin kayması var demektir ki işimizi, gücümüzü en çok zorlaştıran da budur. TSMVİ’nin olmasının iyi ve meşru bir şey olduğunu düşünüp ama bir insana bu kadar fazla etki edemeyeceği düşünülüyorsa o dostlara da şunu söyleyebilirim: Vallaha öyle. Birisi sizin iyiliğinizi daha fazla nasıl isteyebilir? Hem de sizi tanımadan.
Yazıyı tekrarla bitireceğim. Bu düşüncelerim; benim tanıdıklarıma değer vermediğim, onları önemsemediğim, onların benim için yaptıklarından etkilenmediğim anlamına kesinlikle gelmez. Ama bir Amerikan filmi afişine gidebilecek bir slogan olarak: I want more…For us! (Daha fazlasını istiyorum…Hepimiz için!).