Bugünlerde Yunanistan’da seçimler yapılıyorken 1983 tarihli ünlü “Rembetiko” filminden bahsetmek yerinde olacaktır.
Kabaca söylüyorum: Nüfusu 20 milyondan az olan ülkelerde sinema sanatı çok büyük bir etkinliğe ulaşamıyor. Her ne kadar İlk anda benim aklıma bir ülke gelmese de bunun istisnaları vardır. Bir de böyle ülkelerden çok büyük ve etkin sanatçıların çıktığı da olmuştur.
Yunanistan böyle bir ülkedir. Sadece sinema alanı değil başka birçok şeyde de iddialı göründüğü kadar iddialı değildir. Küçük bir ülkedir yani.
Bu filmi izlerken keyif almak için Yunanistan tarihini biraz bilmek gerekir. Modern Yunanistan’ın tarihinde önemli birkaç olay vardır. Bunlardan ilki Yunanistan’ın Osmanlı boyunduruğundan haklı ve muhteşem bir şekilde kurtulması sayılmalıdır. Böyle önemli bir kültürel mirasa sahip ülkeyi sömürmek için dünyada Türk devletinden daha kötü ve talihsiz bir seçim olamazdı. İyi ki yakalarını kurtarmışlar çok geç olmadan.
Sonra “İzmir Felaketi” denen olay gelir ki bu filmin tüm hikayesi bu olaya dayanır. 1922 yılında Müslüman ahali İzmir’i yakmıştır. Rum ve Ermenilerin ortaya çıkardığı estetik değer barbarca yok edilmiştir. Bugün bile bundan sapıkça zevk duyacak milyonlarca kütle bulunmaktadır. Sonra Mübadele gelir. Yaklaşık bir milyon Rum her şeyi geride bırakarak Yunanistan’a göçe zorlanmıştır.
Atina’nın Pire limanının çevresinde kendi gettolarını oluşturan bu topluluk çilekeş bir hayata başlamıştır. Bu insanların bu süreçte sahip oldukları psikolojinin ve maruz kaldıkları somut maddi süreçlerin ortaya çıkardığı müzik türünün adıdır “rembetiko”. Acı dolu, görünürde eğlendirirken aşağı taraflarda bir yerlerde yatan derin hüznün müziğidir filme adını veren “rembetiko”.
Film 1919 yılında İzmir’de bir tavernada başlıyor 1956 yılında Atina’da bitiyor. Rum ahali Türk boyunduruğundan kurtulacakları günleri özlemle ve heyecanla beklemektedir.
Araya girelim: Bu filmde müzik ve şarkı sözleri birer karakter gibi işlev görmektedirler. Her toplumsal sürecin psikolojisi melodilerde ve şarkı sözlerinde ön plan çıkmaktadırlar. Bazı yönetmenler müziğin sinemada seyircilerin duygularını maniple ettiğini düşünürler ve bundan uzak dururlar. Böyle tartışmalar vardır. “Rembetiko” bir müzikal ağırlığında müzik kullanır ama bu tartışmadan muaftır. Filmde, müzik sahneleri gerçek sahnelerdir ve dediğim gibi müzik filmde bir karakterdir.
1919’da Venizelos’un gelip kendilerini kurtarmasını uman Anadolu Rumlarının bu arzusu, emperyalizmin istikrarsızlığı ve başka birilerinin başka başka şeyler yapmasından dolayı gerçekleşmez.
Rumlar için acı başlar.
Filmin baş karakteri şarkıcı Marika İzmir yangınında dünyaya gelir.
Pire çevresindeki gettolarda nahoş bir ortamda var olur Marika. Kaderi kendisininkine benzeyen annesinin acı ölümünü, babasının düşük karakterini ve iğrenç ayakta kalma savaşını görür.
Bir rembetiko starı olarak yaşanabilecek her şeyi yaşar. Bir sahnede kimseye, kendisine bile güvenmediğini söylerken bunu söylemesi için her türlü şart mevcuttur.
Film Marika’nın ayakta kalma savaşına odaklanır. Epik bir tarzda.
Bu esnada modern Yunanistan tarihinin bütün önemli olayları da birer birer vuku bulur. 1930’ların komünist uyanışı, Nazi işgali ve nihayetinde de Yunan İç Savaş’ı…
Filme, bu süreçleri yüzeysel işlediği suçlaması yöneltilebilir mi?
Çünkü öyle…
Bence bu haksızlık olacaktır çünkü film adı üstünde “Rembetiko” yani Mübadele’nin ortaya çıkardığı kötü toplumsal koşulların var ettiği bir müzik türü ve yaşam tarzından bahsediyor. Filmin yanlışı aslında en az mübadele kadar önemli olan ve Yunan toplumunun hissiyatında derin izler bırakan diğer olaylardan da bahsetmesi. İç Savaş diye bölüm olur da bu bölüm on dakika olursa seyirci hesap sorar.
Doğru bir kalkış noktası olan “Rembetiko” hedefe varma konusunda kendi kendisini sıkıntıya sokmuştur.
Son olarak, film görüntü yönetimi olarak etkileyicidir ancak bir filmde acemice çekilmiş ölme/öldürme, kavga/hır gür, sevişme ve müzik icra sahneleri olunca ben o filmden soğuyorum. Bunların hepsi de “Rembetiko”da vardır.
Yine de bence çok zor bulunan bu film denk gelinirse mutlaka izlenmeli. Türkiyeli bir seyircinin filmle bağ kurmaması imkansızdır bana göre. Çok kolay empati kuracaktır.
Fakat lise tarih kitabıyla veya Vikipedia’yla filme başlanmamalı.
Not: Yazım yanlışları bi’ ara kontrol edilecek ve düzeltilecektir.