Evet, bu kaseti sadece 752 kişi biliyor! Bu muhteşem kaseti…
Eskiden çok iyi bir kaset satın alıcısıydım (cassette buyer)…
2000’li yılların ilk yarısında internet ve EmPeÜç (karşı) devrimi yaşandı ve kaset dönemi bitti. Müzik üretimi ve hatta melodi üretimi bile sekteye uğradı. Bugün bazen yeni şarkılara denk geliyorum da hiç beğenmiyorum. Genellikle ritm ve altyapıyi öne çıkaran melodik boyutu çok fakir eserler. Neyse bana ne!
Benim bahsedeceğim kaset bir halk müziği kaseti… Popüler müziklerin başına gelenler bu yazının konusu değil.
Halk müziği iletişim olanaklarından yoksun dönemlerde, kırsal kesimlerde, anonim süreçler sonucunda var olmuştur bir müziktir. Bu üç özellik de artık söz konusu olmadığı için bildiğimiz anlamda bir klasik müzik üretimi yoktur. Yapmaya kalkarsanız zorlama olur. Yani Resmi Instagram hesabından videolar paylaşan bir müzisyen çeşme başında bir güzel görüp de ona vurulduğunu yazsa bu, anakronizm kaçar.
Bu muhteşem kaset 1998 yılında çıktı. O tarihte bildiğimiz anlamda bir türkü üretimi belki hala bir yerlerde vardı ama çok azalmıştı, bu kesin. Türkü kaseti yapmak ise altın çağını yaşıyordu. Müzisyenler her iki senede bir çok iyi kaset çıkarmak zorundaydılar. Bu kasetlerde boş parça pek olabilemezdi. Müzisyenlerin kazandıkları paranın önemli bir bölümü kasetlerden geliyordu. 1997-98 yıllarında bir halk müziği takipçisi olarak efsane kasetler almıştım. Gülün Kokusu Vardı, Kardeş Türküler, Erdal Erzincan Garip, Türküler Sevdamız, Hasan Yükselir Su Türküler, Cengiz Özkan Kırmızı Buğday, Arif Sağ Concierto for Baglama, Okan Murat Eski Havalar… Gece gündüz teybimle bu kasetleri dinlerdim. Yatmadan önce bir kaset koyar uykuya öyle dalardım.
Gelelim muhteşem kasetimize… Konservatuvar mezunu ve daha önce iki solo albüm çıkarmış bir müzisyen olan Erol Parlak 1998 yılında “Göç Yolları 1” adlı kaseti çıkardı…
Erol Parlak’ın sesinin büyük bir hayranı değilim ama bağlama çalma tarzının büyük bir hayranıyım. Birçok konserine gittim bugüne kadar. Bir kere söyleşisine de gittim ve sırf onunla konuşmuş olmak için bir soru da sordum. Şu anda soruyu hatırlamıyorum ve o sorunun cevabı için yanıp tutuşmuyordum. Bağlama çalma konusunda starlarımdan biridir. Kendisi şu anda Ankara’da yeni açılan Halk Müziği Üniversitesi’nin rektörü. Erdoğan’dan ödül aldı. Danışman İbrahim Kalın’la düet yaptı. Kendisinin yandaş olduğunu öne sürenler var. Hiçbir zaman AKP’ye oy verdiğini tahmin etmiyorum. Sanatla uğraşan birisi Ak Parti’nin gönülden, inanarak, hevesle destekçisi olamaz diye düşünüyorum. Ama çıkar için orada görünebilir. Sanatçılar aşmış insanlar değildirler. Birçok arıza barındırırlar bünyelerinde. Ben; iki, üç skandal suçu (tecavüz, çocuk istismarı vs.) işlememişse sanatçıların ne yaptıklarıyla ilgilenmiyorum. Erol Parlak bağlamada bir “auteur”dur.
Bu kasetin ikincisi hiçbir zaman gelmedi.
Çok iyi bir casette buyer olarak her hafta Ankara Karanfil Sokak’ta bulunan Ada Müzik’i ziyaret ederdim. Şimdi KPSS kitapları satan bir yer. Bu kaseti de görmüş ve hemen almıştım.
ŞELPE TEKNİĞİ
Şelpe tekniği denen şey yani el ile bağlama çalmak… Bağlamanın en zor tekniği değildir ama öyle bilinir çoğu insan tarafından. Bu teknik geleneksel olarak vardır. Üç tele birden yukarıdan aşağıya vurarak da vardır, örneğin Aşık Nesimi Çimen; klavya üzerindeki notalara parmakla basarak da vardır, örneğin Fethiyeli Ramazan Güngör. Bu tekniği ilk olarak 90’lı yılların başında Hasret Gültekin ve (Devrimci) Arif Sağ popüler etmiştir. Hasret Gültekin yaşasaydı bence çok büyük bir usta/ekol olacaktı (ve elbette Doğu Perinçek’in partisinden istifa edecekti…) Arif Sağ “Umut” adlı parçasında yine devrimciliğini konuşturmuştu ve parçaya yaklaşık 6, 7 dakikalık intro eklemişti ve o introda şelpe vardı.
Bu arada şelpeyi daha sonra Erdal Erzincan şampiyonlar ligine çıkaracaktı. Bu işin BOAT’ı ve GOAT’ı Erdal Erzincan’dır. Bu albümden sonra o da Anadolu adlı şelpe enstrümantal albümü çıkartacaktı zaten.
Erol Parlak bu alanda da akademik çalışmaları olan biriydi ve Erdal Erzincan’dan sonra bu işin en iyisiydi. İlk albüm ondan geldi.
Eve gitmiştim ve hemen kaseti teybe koymuştum. O yıllarda yazının girişinde bahsettiğim kasetlerin bana yaptığını Göç Yolları 1 de yaptı ve allahımı kırdı…
Erol Parlak teknik olarak çok üst düzey şeyler sergilemekten ziyade geleneksel ezgileri şelpe tekniği ile yorumluyordu. Bu yüzden çok bilinen bir albüm değil. Çünkü o yılların bağlama çalan gençleri şov görmek istiyorlardı. Parça parça bakalım:
TAHTACI SEMAHI
Şu anda bir tahtacı köyünde öğretmenlik yapıyorum. Tabii çok değişmişler ve farklılıklarını yitirmişler. Şehre yakın olmaları da bunda etkili. Ama Torosların ücra köşelerinde ormancılık yapan Tahtacı Alevileri Orta Asya geleneklerini ve müziklerini 1980’lere kadar hala muhafaza ediyorlardı. Süha Arın’ın Tahtacı Fatma belgeselini izleyiniz. Bunların semahları Çorum Sivas yöresinin Alevilerinin semahlarına pek benzemez. Daha dinamik bir yapısı vardır bunların. Melodide birden bire başlayan alakasız bölümler sık görülür. Vahşi bir dağ çiçeği gibi bu parça. Erol Parlak da çok iyi çalmış. Üç telli bağlama var sadece. Eşlik eden hiçbir şey yok.
İSTANBUL TÜRKÜSÜ
Bu albümde bir iki parçada şovvari şeyler yok değil. Bu da onlardan biri. Bu parçanın büyük bir hayranı olmadığım için bu albümde olmasını yadırgamıştım. Parçanın içinde bir yere melodiyle alakası olmayan, klasik müzikvari bir yorum atmış Parlak. Çok başarılı elbette. Bu parçayı yıllar sonra Atina’daki bir tavernada dinlediğimde bu kaseti hatırlamıştım.
BOĞAZ HAVASI
İşte bu. Bağlama ailesinin en küçük üyesi olan parmak curası ile icra edilmiş olan nefis bir melodi. Fethiyeli Ramazan Güngör adlı efsanevi sanatçının eseri. Bir çığlık gibi. Vahşi bir çığlık. Göç yollarında çalınan bir eser. Yani arada sırada temposu değişiyor. Hareket etmek gerektiği zaman hızlanıyor, dinlenmek gerektiği zaman yavaşlıyor. Çok seviyorum.
AĞIR ZEYBEK
Anonim bir zeybek ezgisini üç telli bağlamayla çalıyor. Klavyeyi kullanmıyor, mızraplı zeybek tavrını eliyle icra ediyor. Çok çok çok iyi çalıyor. Temposu mükemmel. Duygu katımı mükemmel. Melodi de olağanüstü güzel.
ÇÖRTEN BOĞAZI
Boğaz Havası ile bunu hep karıştırırım. Aynı sanatçının başka bir eseri. Bu ikisini Xavi ve Iniesta gibi değerlendiriyorum. Ayrı ayrı tarihin en iyilerinden ama birlikte anılıyorlar sürekli.
GEL EFENDİM
Arif Sağ’ın Umut parçasındaki 6, 7 dakikalık introsundan sonra bu Alevi deyişi başlıyordu. Çok tekdüze bir eser. Bu kasette olmasını yadırgamıştım. Biraz tekrar gibi olmuş.
BOZLAK / AĞIR HALAY
Bu ikisini birlikte almak lazım. Bozlak adlı parça yaklaşık iki dakika sürüyor ve sonra Ağır Halay başlıyor. Parmağını mızrap gibi kullanarak bir bozlak açışı yapıyor Erol Parlak. Orta Anadolu müziklerine çok ilgisi vardır. En çok onlara ilgi duyar. Hatta ileride bir numaralı sazı orta telinde bam teli olan uzun sap, re karar saz olacaktı. Çok hisli çalıyor bozlağı ve ağır halay başlıyor. Sanırım ritm kullanılan tek eser. Davulu Arif Sağ çalıyor. Devrimci davulu çok iyi çalar. Parça büyük oranda Bugün Ayın Işığı melodisine sahip. Ağır Halay’ın son bölümü çok güzel bir hareketli melodiye evriliyor. O bölüm ayrı olarak biraz daha uzun icra edilse, mesela Gel Efendim yerine parça olarak kasete konsaydı daha iyi olurdu.
URFA SEMAHI
Zülfü Livaneli bu parçayı yorumlamıştı ve çok iyi yorumlamıştı. Gel Efendim için düşündüklerimi bunun için de düşünüyorum. Tabii şu var: Bağlama piyasasında var olmak için biraz Alevilere oynamak demeyelim de, ne desek? Bağlamanın önemli bir bölümü Alevilerindir TR’de. Bilmiyorum.
DUAZI İMAM
Önce uzunca bir açış var parçada. Sonra daha önce Muhabbet kasetlerinde Yavuz Top’un yorumladığı “Dost Dost” adlı parçanın ezgisi çalınıyor. Bir sürpriz değil.
DOĞAÇLAMA (KOÇGİRİ EZGİLERİ)
Kasetteki en iyi eserlerden biri. Esas olarak bir serbest melodi, bir açış. Koçgiri gibi devlete isyan etmiş bir Kürt aşiretinin adını kullanarak icra edilen esere şaşırdım. Mükemmel icra ediyor. Daha sonra katıldığı Tv programlarında ve konserlerde sık sık bu parçayı icra edecekti. Canlı izlemesi büyük keyiftir. Virtüöite barındırır. Parçanın yarısı klavye üzerinde icra edilir, diğer yarısı elle tellere vurarak.
GÖÇ YOLLARI
Kasete adını veren eser, kasetin en iyi eseri ve bir Erol Parlak bestesi. Bağlama için bestelenmiş şelpe parçaları diye bir şey varsa, o şeyin Messisi ve Ronaldosu vardır. Bence Messisi budur, Ronaldosu da Erdal Erzincan’ın Bağlama Uvertürü adlı eseridir. Parçada çok seslilik vardır. Tek bağlamayla sınırlı kalmamış ve birçok yerde diğer bağlamayla arpej ve çift ses yapıyor. Mükemmel bir eser. Dinlemeye doyamam. İzlemesi ayrı bir keyiftir. Youtube’da iki, üç yorumu dışında maalesef videosu yoktur. Kendisinden bir, iki konserde dinledim ve o anlar transa geçtim.
Göç Yolları 1’in ikincisi gelmedi maalesef…
Çünkü TR’de melodi öldü! Eskiden popüler müziklerde bile bir melodik kaygısı vardı, milenyum yıllarıyla beraber müzikte ritm ve altyapı melodinin önüne geçmeye başladı. Eskiden müzik çok iyi değildi ama bugünkünden iyiydi. Star sistemi yok oldu. Halk müziğinin de starları vardı. Bunlar spor salonlarını, stadyumları doldururlardı. Starsızlığı sevmedim ben. Keşke eskisi gibi karakteri bozuk olan ama gerçek anlamda star olan insanlar her yerde olsa: Popüler sanatlarda, sanat sanatlarda, siyasette, sporda (orada hala varlar gerçi)…