“Good Bye Lenin!/Elveda Lenin” isimli filmi bundan 11 sene önce izlemiştim. O zamanlar komünist değildim. O dönemde ve komünist olana kadar sürükleyici, etkileyici, “zevk veren” her filmi, her eseri değerli buluyordum. Ne aptalca bir düşünce!
Sanat eserleri etkileyici olduğu kadar veya “zevk” verdiği oranda değerli değildirler. Onların değerli ilerici, gerici olmasıyla ölçülür. Bizler farkında olmasak da, başımıza kuma sokmuş olsak da, bir tiyatronun aktörleri olsak da, varımız yoğumuz “puç your hands up!” olsa da tarih devam ediyor. İnsanlık yani hepimiz bir yere gidiyoruz. Mezarı değil hayatı kast ediyorum.
Sanatçıyla, teknisyen arasında fark var. Asgari düzeyde sorumluluk sahibi olmalı sanatçı. Devrimci olmayan eserler veya şöyle söyleyelim karşı-devrimci olan eserler, alınıp satılan birer metadan öteye gidemezler. “Elveda Lenin” bilmem kaç milyon avroluk bir metadır.
Filmi tekrar izlemek istedim çünkü hiçbir şey hatırlamıyordum. Bu kadar gündem olabilmiş bir filmi izlemek ve hakkında bir iki söz söylemenin iyi olabileceğini düşündüm.
Vuruyor çakal!
Önce biraz neler oluyor, neler bitiyor hatırlayalım:
Film 1978 yılında Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (DDR) açılıyor. Uzaya ilk Alman gönderiliyor. Elbette bunu DDR başarıyor. O anı televizyondan izleyen Alex filmin baş rolü. Hızlıca bazı şeyler anlatılıyor. Alex’in babası “batıya” kaçıyor ve bir daha ondan haber alınamıyor. Annesi bir psikolojik travma yaşıyor. Çıkınca da “adanmış bir komünist” oluyor. Artık ülkesi ve insanları için enerjik bir şekilde çalışan bir komünisttir o. Çakallık no 1: Aldatıldığı, boşluğa düştüğü için adanmış komünist oldu.
Sonra baş belası 1989 yılına geliyoruz. DDR’nin 40. kuruluş yıl dönümü kutlanmaktadır. “Özgürlükçü” Alex bir protesto gösterisine katılır. Polisler vahşice saldırır. Öyle ya, polis her yerde ve her şartta polistir. O gösteri yapılırken Alex’i tesadüfen gören annesi koma, kriz gibi bir şey geçirir ve bayılır. Uzun süre baygın ve yatalak bir şekilde kalır.
Bu esnada DDR’ye “özgürlük” gelir. Halkları “ayıran” Berlin Duvarı yıkılır. Allah bütün duvarların, ne olduğuna bakmadan, belasını versin! Burger King, Jacobs kahve, özgürlük, demokrasi, Hz. İsa (as) marketlerdeki yerlerini alırlar. 1990 yılında bir yandan Dünya Kupası oynanırken, Doğu Berlin’de de başka oyunlar oynanmaktadır. Kozmonotluğu bırakmak zorunda kalan Alex, uydu anten takma işine girmek zorunda kalır. Kız kardeşi de akademiyi bırakıp Burger King’de boktan bir işe girer.
Bu esnada anne uyanır. Yeşilçam filmleri gibi, bir şok yaşamaması gerekmektedir. Duvar’ın yıkıldığını, kapitalizmin galip geldiğini öğrenirse şok olup, ölecektir. Alex ve diğer aile bireyleri ona sanal bir sosyalizm yaşatmaya çalışırlar. Eski gri, zevksiz mobilyalar tekrar döşenir. Sıkıcı yiyecekler bulunur falan. Hatta ona özel haber programları ve gazeteler bile hazırlanır. Film başlar. Sırtımızı kanepeye yaslayıp “eğlenmeye” başlayabiliriz.
Film, seyirciyi “eğlendirirken” sosyalizme öyle çakalca vuruyor ki…Açıkça küfür etmemeyi tercih etmiş. Bunu yapanlar da vardır ve ne kadar dandik olurlarsa olsunlar “iş” yapmışlardır. “Elveda Lenin” gizliden gizliye giydirmeyi tercih ediyor. Sol gösterip sağ vuruyor.
Kapitalizmi eleştiriyor gibi gösteriyor fakat bunu dürüstçe yani olması gereken yerden değil, bir takım yaşam tarzıcı durumlarla yapıyor. Tüketim kültürü üzerinden yapıyor. Yüzeysel yani. Tüketim araçları içerisinde kendinizi kaybetmezseniz sorun yok yani. Emek sömürüsüne ele almıyor ki o kapitalizmin özüdür.
Sosyalizme ilişkin ne diyor? Bazı sahnelerde, onu belleklerde yaşatılan zaman zaman gülümseten bir anı olarak değerlendiriyor. Sosyalist devletlerin baskıcı, tek tipleştirici falan olduğunu ise her fırsatta söylüyor. Sosyalistler yaşı geçkin, realiteden kopuk, “idealist” insanlar. “Sosyalizm senin yüreğindedir, yüreğinin götürdüğü yere git” şeklinde aşağılık bir liberal anlayış dayatılmakta. Kapitalizmi yenmek istiyorsak, yani varsa böyle bir derdimiz türlü kirliliklerle dolu olan “yüreğimizin” sesini değil “haklının” sesini dinlemeliyiz ve onun gösterdiği yere gitmeliyiz. “İnsan ne olursa olsun yüreğinin sesini dinlemeli” gibi ancak sakız kabından çıkacak kadar bir derinliği olan motivasyonlarla koskoca kapitalizmi yenemeyiz. Tekrar ediyorum, en temel sorunların kaynağı olan sınıflı toplum yapısını yani kapitalizmi yenmek gibi bir derdiniz var ise…
Sosyalizm, tıpkı kapitalizm gibi ekonomi belirlenimli ve gözlemlenebilir, teşhis edilebilir bir toplumsal düzendir. Bir insan karakter özelliği değildir! Kapitalizm net bir şeydir. Ve ya onun karşısındasınızdır ya da “değilsinizdir”. Karşısında değilsek yanındayız demektir. Örneğin din, hiçbir ama hiçbir şekilde karşısında değildir. Yanındadır. Asker, polis, yargı, egemen medya, ana akım kültür, ana akım sanat, popüler kültür hiçbir ama hiçbir şekilde karşısında değildir. Yanındadır. “Elveda Lenin” gibi filmler de kapitalizme sinsice, namussuzca destek verirler. 17,18 yaşında olup da bu filmi izleyen bir genci kapıldığı ideolojik tuzaktan çekip çıkartmak için epeyce bir mesai yürütmeye ihtiyaç vardır ki ben de şu anda bunu yapmaya çalışıyorum.
İzlemeyiniz. Zihninize bir irin akıtılmış olur. Sonra uğraşırsınız.
Peki “biz reel sosyalizmi nasıl eleştireceğiz, diyorlar ki eleştirecek bissürü şey varmış” diyorsanız illa ki…Her şeyi hallettik de bir tek reel sosyalizm deneyimlerini eleştirmek mi kaldı?
Elbette eleştirecek şeyler var, bunu da yapalım ama önce şu, sosyalizmin tarihsel meşruiyetine kendinizi bir ikna edin derim. İnsanlığın yegane kurtuluşunun sosyalizmde olduğunu bir kabul edin. Kapitalizm nefretini bir olgunlaştırın. “Nefret falan bize ters” derseniz, aslında sizden nefret eden ve ona göre adımlar atan insanların oyunları karşısında “Allah beni sınıyor” dersiniz veya yalancı bir imajlar dünyasına kendinizi kaptırıp, kendi kendinize yalan söylemeye devam edersiniz. Kapitalizmin yar ve yardakçısı kişi ve kurumlarla bir hesaplaşın. “10 Adımda Allame-i Cihan Olmak”, “Vampir Katliamı”, “Çiçek”, “Öteki Tarih”, “Kanlı Diktatör Çavuşesku” gibi kitapları veya BBC belgesellerini tüketmeyin. Lenin’in “Halkın Dostları Kimlerdir” kitabını (bir örnek sadece) okuyun ondan sonra Lenin’e “elveda” mı diyorsunuz “merhaba” mı diyorsunuz hep birlikte görelim.
Lenin’e olan kişisel hayranlığım, bu filme karşı inanılmaz bir öfke biriktirmeme sebep oldu. “Dünyada gelmiş geçmiş en önemli insan kimdir?” sorusu, mantıksızdır ama eğer mantıklı olsaydı cevabım kesinlikle Lenin olurdu. İnsanlık tarihinde ortaya konulmuş en önemli, en büyük, en insanlık dostu iradedir onunki. O yüzden, asıl sana elveda anti-komünizm. Allahın belanı versin!
Tayyip’in dediği gibi “Ya, siz kimsiniz ya?”.