Resim 70’li yıllardan. O yıllarda sol siyaset topluma önemli ölçüde nüfus etmişti. Fazlasıyla örgüt, parti, hareket, fraksiyon vardı. İşçi sınıfı siyasetin sadece oy vermek olmadığını, büyük oranda mücadele etmek olduğunu kavramıştı ve hakları için mücadele ediyordu da. Bir şey için hakkıyla mücadele edemiyordu. İktidar için. Bu vizyona sahip olup bunun hakkını veren bir örgüt de olmadığı için 12 Eylül saldırısı geri püskürtülemedi ve savrulma yaşandı.
Bu yazının konusu solların birleşmesi. Samimi, dürüst bir temenni olan bu cümlenin bilimsel içerikten yoksun olduğunu düşünüyorum. Ve eklektik yapıların devrimci siyaset üretemeyeceğini düşünüyorum. Gerek dünya sınıflar mücadelesi gerekse de Türkiye sol tarihi bize bu düşünceyi kanıtlayan örneklerle doludur. Dünya Sosyalist devrim tecrübelerine bakarsak, bu devrimleri sağlam Marksist-Leninist perspektiflere sahip homojen siyasi öznelerin gerçekleştirdiğini görürüz. Türkiye sol tarihinde de eklektik yapıların sahneye çıktığını biliyoruz. Bunların ilki 60’lı yılların Türkiye İşçi Partisi’dir (TİP). %2,98 gibi bir Sosyalist partinin aldığı en fazla oy oranını almıştır, meclise 15 millet vekili sokabilmiştir. Kendisi canımızdır, cananımızdır ama eklektik bir yapıdır birinci TİP. İstanbul il başkanının Komünizmin ilacı Sosyalizmdir gibi beyanatlar verebildiği bir partidir. Genel başkanının güler yüzlü Sosyalizm diye bir ucubeyi dünya siyasi tarihine armağan ettiği bir partidir. Yönetiminde aydın kotası, işçi kotası diye bir şey vardır. İçerisinde hayli etkili bir Doğu grubu vardır. Marksist klasiklerin henüz çevrilmediği yıllarda kurulmuş olup Kemalizmle hakkıyla hesaplaşamamıştır. MDD’cilerin toplantılarını, binalarını bastığı bir partidir. Toprak ağasının millet vekili adayı gösterilebildiği bir partidir. Yani kafalar karışıktır. Fakat şurası kesindir ki içerisindeki herkes haksızlığa karşıdır ve güzel günleri arzulamaktadır. Ancak maalesef bu yetmemektedir çünkü Sosyalizm mücadelesi bir program ve yöntem meselesidir. Yani dilek temenni şeklinde gerçekleşmez. Yani halamız amcamız değildir. 1990’larda kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) de kurulduğunda büyük heyecanlar yaratmış ama fazlasıyla eklektik bir yapı olduğu için devrimci siyaset üretememiş ve daha hayırlı bir iş olan günümüzdeki geleneksel sola daha yakın olan partiye dönüşmüştür. Bu yetmez ama evetçilerin bir zamanlar ÖDP’de genel başkan düzeyinde temsiliyet bulabildiklerini düşününce bu dağılmanın hayırlı olmadığını kim iddia edebilir? Düşünün devrimcileri bünyenizde barındırdığınız iddia ediyorsunuz ama AKP’ye yancılık yapıyorsunuz. ÖDP’nin devrimci siyaset üretememesinin tek sebebi bu kral soytarıları değildi elbette. Bahsettiğimiz yöntemsel ve programatik ehliyete sahip olmayan devrimciliği nostaljik bir şeymiş gibi algılayan kişi ve grupların da bulunması idi. Günümüzde de kendisini solda tarif eden eklektik bir yapı var. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) birçok oluşumun bir araya geldiği bir yapı ama aslında Kürt Hareketinin belirleyici olduğu bir yapı. Ulusal bir hareket olan Kürt Hareketinin gündemi farklı. İçerisinde burjuvaların, gericilerin, sağcıların olduğu bir yapı. Dolayısıyla HDK eklektiğin de eklektiği. Bazı sol ve emek eksenli eylemde oluyorlar ama sosyalist iktidara giden bir yola çıkamıyorlar işte.
Sözün özü solların birleşmesini beklemek hiç de gerçekçi bir beklenti değildir. Ama bu düşünce dostların cephe oluşturmaması, eylem birlikteliği gerçekleştirmemesi anlamına gelmemeli. Bir parti öncü olacaktır diğer dostları da onunla birlikte harekete geçecektir. Böyle bir özne Türkiye solunda şu anda var mı? Yok ama bana göre bu özne olmaya aday bir parti var. TKP. Gerek sol içerisindeki en kitlesel parti olmasıyla gerek sürekli büyüme eğiliminde olmasıyla gerekse de Marksist-Leninist formasyona sahip olmasıyla bu role en yakın aday. Tanısanız iyi çocuktur. Ama TKP önemli değil. Bu rolü üstlenecek hangi yapı olursa olsun onun yanında olmak gerekir. Olacağız da.