Futbol dünyasında şurada burada sık rastlarız. Galatasaraylı olunmaz Galatasaraylı doğulur, x olunmaz x doğulur eksetra eksetra eksetra. Ben insanın hiçbir şey olarak doğmadığını düşünüyorum. Bu konuda her ne kadar idealist bir filozof olsa da Descartes’in tabula rasa açıklamasını biraz kendime yontarak kabul ediyorum. Tabula rasa yani Latince boş levha. İnsan boş bir levha olarak dünyaya gelir ve sonra bu levha doldurulur. Bize göre bu levha maddi koşullara bağlı olarak insanın hayatta karşılaştığı somut, pratik eylemler sonucunda dolar. Dolayısıyla kimse hiçbir şey olarak doğmaz materyalist bir bakış açısıyla. Gerçi İslam’a göre herkes Müslüman doğar ama zaten İslam materyalist değildir. Sosyalist olmak da böyle bir şeydir. Kimse doğuştan Sosyalist değildir. Kim olmuşsa sonradan olmuştur. Sosyalist olmak da öyle gizemli, muğlak, tuhaf bir şey değildir. Bastığınız zeminde üç şeyin olması hayati derecede önemlidir. Bunlar; inanç, umut ve farkındalıktır. Ve yine üç şeyi yapmanız da hayati derecede önemlidir. Vakit, enerji ve para ayırmak. Bana göre Sosyalist olmak budur. Dilek ve temenni şeklinde gerçekleşebilecek bir şey hiç değildir Sosyalist olmak. Herkes elde olmayan sebeplerden dolayı bunları hakkıyla yapamıyor ama önemli olan bu bilinçte olup kişinin daima bu başlıklardaki eksikliklerini giderme düşüncesi içerisinde olmasıdır. Samimiyetin ölçütü budur. Bu yazının konusu olan kişi başlıktaki sözün sahibi ve hayatı boyunca Sosyalist olmanın hakkını vermiş bir kişi. Tek kişilik bir koro…
Behice Boran Türkiye solunun en önemli figürlerinden biri. Bir lider. Bir teorisyen. Bir eylem kadını. Amerika’da sosyoloji doktorası yaparken tanışıyor Marksizmle. Marksizmle tanışmadan önce aslında hayata ve topluma dair hiçbir şey bilmediğini fark ediyor. Doktora yapmak bile kurtarmıyor yani. Sonra Dil Tarih’teki akademisyenlik yılları başlıyor. Siyasi fikirleri ve eylemlerinden dolayı çok sevdiği akademisyenlikten atılıyor. Daha sonra İstanbul’da çevirmenlik yılları başlıyor. 1950’lerde NATO üyesi Türkiye Kore’ye asker gönderince, Barışseverler Derneği üyesi olarak Eminönü’nde Kore nere? başlıklı bildirileri dağıttığı için ilk defa hapse giriyor. 1961 Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulunca bu partinin üyesi oluyor ve hepimizin bildiği 1965 seçimlerinde meclise giren 15 millet vekilinden biri oluyor. Bu yıllardan başlayarak, Türkiye soluna yaptığı en büyük hizmet olan Sosyalist devrimin (SD) en önemli teorisyenlerinden ve savunucularından biri oluyor. Çünkü karşılarında Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketi vardır. 12 Mart’tan sonra tekrar hapse giren Boran çıktıktan sonra ikinci TİP’in genel başkanı oluyor ve 12 Eylül’den sonra da hiç istemediği halde yurt dışına kaçmak zorunda kalıyor. Yurt dışında TİP’le TKP’nin birleşme çalışmalarını yürütüyor ve birleşme basın toplantısından iki gün sonra ölüyor. Hayatı boyunca üzerine düşen her şeyi yapmış Boran’ın hayat hikayesi kısaca böyle.
Güzella Bayındır’ın “Akıntıya Karşı: Behice Boran” kitabı bir röportajlar kolajı. Boran’ın mücadelesinin en yakın tanıklarıyla yapılmış çok faydalı röportajlar kitabı oluşturuyor. Bu röportajlar sayesinde hem Boran’ın hayatı hem de Türkiye solunun geçmişi hakkında bir şeyler öğreniyorsunuz. Kitap Boran’ın kişiselliğine kararında bulaşıyor. Önemsiz ayrıntılara boğulmuyor ve böyle yaparak oldukça nitelikli bir didaktik işleve sahip oluyor. Yani kısaca nasıl Sosyalist olunuru okuyorsunuz. Yaşamını buna adayan Behice Boran, öldükten sonra da buna ilham vermekten mutlu olurdu herhalde.