Kitabın arkasında şunlar yazıyor:
“…Çözülüş üzerine bugüne kadar yapılan değerlendirmelerin önemli bölümünde emperyalist propagandanın küçümsenmeyecek bir etkisi olduğunu, bazı örneklerde ise fazlasıyla kolaycı formüllere bel bağlandığını gösteren kitapta Sovyet deneyimine dostça sahip çıkmakla birlikte, keskin bir eleştiri de yöneltiliyor. Temel kriter ise şöyle ifade ediliyor: Sovyetler Birliği’ne eleştirel bakış, kapitalizme karşı eleştiri ve öfkenin üzerini örtmemelidir. Bütün bu söylenenleri en iyi özetleyen ise, kitabın sınıfsız sömürüsüz bir toplum idealine inananlara çağrısıdır. Daha iyi, daha gelişkin ve yenilmez bir sosyalizm kurma irademiz, Sovyetler Birliği’nden utanmamız için bir neden değildir. Utanç verici olan, kapitalizmin kendisidir.”
Bazı şeyleri anlatırken ne olduğuyla beraber ne olmadığını da anlatmak gerekebiliyor. Komünizm işte böyle bir şey. İnsanlar Marksist, Leninist klasiklerde madde madde komünizmin tanımının yapıldığını zannediyorlar. Komünizm deyince akıllarına; herkesin aynı renk giysi giydiği, herkesin aynı maaşı aldığı, herkesin büyük sanayi komplekslerinde tulumlar içerisinde çalıştığı, “devletin” kadın ve erkekleri rastgele çiftleştirip ortaya çıkan çocukları eğitim kampına alıp askeri düzende militan olarak yetiştirdiğini falan filan tahayyül ediyorlar. Batının 150 yıldır uğruna milyarlarca dolar harcadığı anti-komünizm işte bu kadar başarılı olmuş durumda. Doğal olarak bu saldırıya maruz kalmış dostlarımızdan, çok okumuşları da dahil olmak üzere, “komünizm denendi, olmadığı görüldü ve çöktü” argümanını sık duyarız. İşte bu insanlarla tartışmaya girmek için komünizmin ne olmadığını da anlatmak gerekiyor. Bu insanlar bu pedagojik yardımı almakta direneceklerdir. Olsun, yine de bıkmadan usanmadan anlatmak gerekiyor. Gerçeği bilmek yetmiyor. Onu anlatmak ve örgütlemek gerekiyor. Kitapta şöyle bir cümle vardı: “Yeni insana ancak bir yolla gidilir ve bu yolun her karışı kavgayla doludur”. Yani bu çok zor bir yol. Ama zor diye üzerimize yüklenen tarihsel sorumluluktan kaçmayacağız elbette.
Kemal Okuyan’ın Yazılama Yayınevi’nden çıkan 2005 tarihli “Sovyetler Birliği’nin çözülüşü üzerine Anti-tezler” kitabına bir otobüs yolculuğunda başladım. Molaya giderken kitabın üçte biri bitmişti ve bilinçli bir şekilde koltuğun üstüne bıraktım kitabı. Belki biri çalar da okur diye. Çeşitli ortamlarda solcu olduğunuz afişe olduğu zaman yukarıdaki paragrafta geçen “denendi, olmadığı görüldü” çıkışı hemen gelip sizi buluyor. Bu itirazları bertaraf etmek için Okuyan’ın kitabını okumak çok faydalı olacaktır. Bazı durumları sağlıklı kavramak için ansiklopedik bilgi ve istatistikler gerekiyor. “Anti-tezler” bunu yapmıyor, her ne kadar çok elzem durumlarda bunları da sağlasa da. Ama bu tartışmalarda karşımıza çıkan, “denendi, olmadığı görüldü” sığlığını da aşan birçok teze yazar hakkıyla yanıt veriyor. Ve zihinlerde yepyeni ufuklar açıyor. Belki 20 sayfa da bir, tekrarcılık olarak algılanma riskini de göğüsleyerek diyor ki SSCB teknik ayrıntılardan değil devrimci siyaseti yeniden üretemediği için çözüldü daha çok. 27 tez genelde bu teknik ayrıntılarla ilgili. Yazar onların önemini asla yadsımıyor ve dahası onlar üzerine açıklayıcı açılımlar da getiriyor ve sorunun başat kaynağının bir önceki cümlede yazdığım durum olduğunun kavranılması için dil döküyor. Ağzına sağlık.
Peki “komünizm” çöktü de ne oldu?
Eğitim, sağlık, iş güvencesi, barınma, ısınma, ulaşım, spor, kültür…
Bu başlıklar sosyalizmde “halledilmişti”. Kapitalizmde ise bu başlıkların bazılarına ulaşmak için insanlar intihar ediyorlar veya cinayet işliyorlar. İşte bu oldu ve olmaya devam ediyor hemen yanı başımızda, yan dairede belki yan odada..
O yüzden, çöken möken bir şey yok. İnsanlığın sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma yani komünizme ilerleyişi devam ediyor. Bu doğrusal giden bir ilerleme değil kesinlikle. İniş çıkışlarla dolu. Yenilgilerle dolu. Sovyetler de bu yenilgilerin en çarpıcısı, en hüzün verici olanı. Sahipleniyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Bekleriz…