İkinci Dünya Savaşı ve sinema yan yana koyulduğunda akla hep Normandiya Çıkarması ve Yahudi Soykırımı geliyor. Ben akıllara daha çok Leningrad ve Stalingrad direnişleri gelmesini arzu ederdim ama diğer ikisine nazaran bu olayları anlatan filmler oldukça az. Bu doğal bir sonuç. Çünkü dünyaya egemen olan Amerikan sinemasında Yahudi lobisi fazlasıyla etkilidir ve onlar da doğal olarak kendi mağduriyetlerini ve kahramanlıklarını öne çıkarıyorlar. Para var huzur var…Bir dönem filmi olarak bir İkinci Dünya Savaşı filminin hakkını verebilmek masraflı bir iş oluyor ve adres belli. Çoğunluğu Sovyet sinemasına ait olmak üzere bu iki olaya ilişkin filmler vardır. Bugün bunlardan ikisini yorumlamaya çalışacağım.
Joseph Vilsmaier’in 1993 tarihli “Stalingrad” filmini bir epik film olarak değerlendirebiliriz. Tarihin gördüğü en vahşi olaylardan birine sahne olan Stalingrad (bugünkü Volgograd) savunması dünya tarihini oldukça etkilemiş bir olaydır. Hitler faşistlerinin rüyalarını süsleyen Kafkasya petrollerine ulaşmak ve Sovyet liderinin adına sahip olan şehri ele geçirip psikolojik bir üstünlük kurmak için akıl ve mantık sınırları zorlanarak gerçekleştirilen kuşatma inanılmaz bir halk direnişiyle karşılaşmıştı. Milyonlarca insanın öldüğü kuşatmayı gerçekleştiren ordu Fransa’yı kısa bir sürede dize getiren Hitler’in ünlü 6. ordusuydu. Sovyet Kızıl Ordu’sunun savunmadan taarruza başladığı yerdir Stalingrad. Nazi ordularının geri çekilişi burada başlar ve sonra assolistler sahneye lütfen çıkar. Anlı şanlı Normandiya çıkarması ancak ve lütfen Naziler tepetaklak gitmeye başladığında gerçekleşir. Sosyalizm faşizmi yenmiştir ama büyük bedeller ödeyerek. İşte böyle bir olaydır Stalingrad kuşatması. 1993 yılında yani Sovyetler çözüldükten sonra Almanlar bu filmi yapıyorlar. 20 milyon Mark gibi o dönem için bence oldukça fazla bir maliyeti var. Doğal olarak atmosfer yaratmada oldukça iyi. Birçok sinemasever bu filmin en iyi İkinci Dünya Savaşı filmlerinden biri olduğunu düşünüyor. Bence de bir dakika bile aksamayan, etkileyici bir film. Ancak Stalingrad kuşatmasını daha derinlemesine ele alsaydı mesela işin emperyalizm boyutuna daha fazla vurgu yapabilseydi daha iyi olurdu. Ama sanırım o durumda o ana kadar iki çok da iyi olmayan film çekmiş Vilsmaier’e kimse 20 milyon Mark vermezdi. Film birkaç Alman askerinin Stalingrad fonunda öznelliklerine yoğunlaşıyor. Bu kişilerin savaş esnasında yaşadığı çelişkiler ve psikolojik çöküntüler ilgi odağı. Ama bu bilinmeyen bir şey mi? İnsan savaş koşullarında rasyonel düşünemez ve hareket edemez. Hele de haksız taraftakilerin yani emperyalizm şemsiyesi altında saldıranların askerleri bu psikolojik çelişkileri daha yıkıcı yaşarlar. Kadın, çocuk ve yaşlı öldürmek zorunda kalırlar. Köy, kasaba yakarlar falan. Bunları hakkıyla verebildiği için bir filme başyapıt demek bana göre bir şey değil. Filmde bir de bu askerlerin kandırıldığı ve aslında normal insanlar olduğu kabul ettirilmeye çalışılıyor. Bence bu da bilinmeyen bir şey değil. Emperyalizm ve egemenler savaş çıkarırlar ve halk da bu kandırmacaya biraz da mecburi bir şekilde uyar. Hitler faşizmini 1929 buhranından bağımsız bir şekilde ele alamayız. İşi sadece Hitler’e yüklemek de kolaycılık oluyor. Onu ha ki ki ki ki diye Sovyetler’e saldırtan Batı dünyasını işin içine katmazsak olayı tek taraflı değerlendirmiş oluruz. Aslında Almanya’yla savaşta gibi görünen İngiltere, Amerika ve Fransa gerçekte çakalın allahıdırlar. Bütün bunlar bilinirken Stalingrad savaşındaki Alman askerlerinin psikolojik çöküntüleri üzerine 20 milyon Mark harcamak benim bir sanat olayı olarak değerlendirebileceğim bir şey değil. Ama misyonunu hakkıyla yerine getirdiğini belirtelim.
2009 yılında Rusların çektiği bir film de “Attack on Leningrad/Leningrad”. Leningrad (bugünkü St. Petersburg) kuşatmasında da Stalingard kuşatmasındakine benzer süreçler yaşanmıştır. Halk büyük bir direniş örneği sergilemiş ama çok zor günler geçirmiştir. Açlık ve soğuk çok can almıştır. Bu filmi de Ruslar doğal olarak şanlı tarihlerinin bir parçası olarak çekmek istiyorlar. Ama hakkını veremiyorlar bana göre. Filmi izlerken durdurup bir televizyon filmi olup olmadığını kontrol ettim. Zira televizyon filmlerinde görülen teknik acemilikler vardı. Diyaloglar inandırıcılıktan uzak ve tiyatral bir havada. Tüm film boyunca hissedilen bir donukluk, bir olmamışlık duygusu beni sardı. Oldukça düşük profil çizen bir film bana göre.Yani ne o ne bu beni tatmin etmedi. Bunlar çok önemli tarihsel olaylar. Şu anda bile bizim hayatımız üzerinde çok önemli etkileri var. O yüzden bu konuda bu kadar hassas olmak meşrudur diye düşünüyorum.
Stalingrad'ı seyretmiştim. Muhteşem, harikulade bir film değildi ama sınıfı da geçmişti. Hatta o buz gibi havayı iyi konsantre olan bir izleyiciye geçirebilecek kadar iyi çalışılmıştı. Diğerini de bugün Stalingrad'ın hemen yanında gördüm D&R'da. Bahsettiğin gibiyse izlemeye gerek yok.
Bir filmi izletme veya izletmeme sorumluluğunu almak istemem ama bence vasat bir film.