Stalin’le ilgili kitaplar 1

“Ben ölünce mezarıma pisleyecekler biliyorum fakat tarihin rüzgârı o pislikleri temizleyecek.” J.V. STALİN
Aynen dediği gibi oldu. O öldükten sonra önceden 25 dakika işe geç kalınca haklarında dava açılanlar haftalarca işe gitmeyip maaş almaya devam ettiler sonra da “ama Stalin de 50 milyon kişiyi öldürdü bik bik bik” demeye başladılar.
Stalin’in kehanetinin birinci bölümü yani mezarının üzerine pislenmesi gerçekleşti fakat ikinci bölüm yani tarihin rüzgârının esmesi henüz gerçekleşmedi. Emareler var. Geçtiğimiz haftalarda Rusya Komünist Partisi Volgograd şehrinin isminin sadece 7 Mayıs’ta değil sürekli Stalingrad olarak değiştirilmesinin talep etti. Amerika dışında çekilen ilk İMAX formatlı filmin adı “Stalingrad”. Heykeller yıkılıyor, dikiliyor. Kitaplar yazılıyor falan. Bütün bunların nereye varacağını hep beraber göreceğiz.
Tanıtılacak kitaplardan biri olan Yuriy Jukov’un “Öteki Stalin” adlı kitabında, son yıllarda Rusya’da Stalin dönemine dair yoğun bir ilginin olduğu ve büyük oranda yazınsal üretimde bulunulduğu söyleniyor. Türkiye’de de yoğun olmasa da bu alana yönelik kitaplar artmaya başladı diyebiliriz. Şimdi bunların bazılarına değinelim. Değinmeden önce, Stalin kimdir?
Bana göre dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı insanıdır.
Hiç tartışmasız!
Hayatı boyunca çok çok büyük mücadelelere girişmiş, hepsinden de başarıyla ayrılmıştır. Büyük bedeller ödeyerek…Cani olarak adlandırılma pahasına, büyük bedeller ödeterek…Hepsini kazanmıştır. Kendisini sahipleniyoruz. Bugün sosyalizm adına neye sahipsek Stalin’e çok şey borçluyuz.
Stalin’in hayatından daha olağanüstü bir hayat düşünemiyorum. Çocukluk yıllarından başlayarak sürekli en üst perdeden ilerlemiş bir hayat. Dünyada bir insanın yaşayabileceği en çetin mücadelelere girişilmiş ve dediğim gibi hepsi kazanılmış. Bir kitapta yazdığı gibi, Stalin’in bütün hayatı, iradenin gerçeklik üzerine üstün gelmesidir.
Kendisi olağanüstü biriydi. Bunu Troçki de kabul eder. Tanıtacağımız kitaplardan birinin yazarı olan anti-stalinist Simon Sebag Montefiore de kabul eder. Zaten böyle biri olmazsanız o dönemlerde bu kadar önemli yerlere gelemezsiniz. Günümüzde durum farklı ama çok da farklı değil. Mesela, ben günümüzde Tayyip Erdoğan’ın iddia edildiği üzere “iki lafı yan yana getiremeyecek biri” olduğunu düşünmüyorum. Böyle karikatür tipler bazen tarihte karşımıza çıkarlar ama Stalin onlardan biri asla değildi. Günde 16 saat çalışan, okuma/kendini geliştirme  manyağı, hedefine kitlenmiş, dünyanın en sağlam iradelerinden birine sahip bir insandı.
Evet, Stalin’i anlatan en iyi kelime bu sanırım: İrade.
Bakalım “sağlam irade” neler yapmış?
“OLSA DÜKKAN SENİN!”
Bu bir kitap ismi değil. Sol içi tartışmalarda veya ülke gündemindeki anlık politik tartışmalarda bu cümleyi sık kullanıyorum. Çünkü bazılarımız iyice bir düşünmeden ve de yeterince bilgi sahibi olmadan ucuz ucuz cümleler kuruyorlar. Hiçbir geçerliliği olmayan tuhaf bir mükemmeliyet veya yüzde yüz ilkelere sadık kalma durumu arayışına giriyorlar. Tarihte böyle bir kişi yoktur (örneğin Lenin bile böyle biri değildi) ve gelecekte de olmayacaktır. Onlara “olsa dükkan senin” demek geliyor içimden. “Küba, Tayyip’i kovsun, sosyalizm için mücadele etsin!” diye söylüyor Türkiye’de 5000 TL geliri olan birisi…Orada aklı ayartılan on binlerce genç için somut adım atması gerekmiyor da ondan. Veya Stalin gibi, buğdayları saklayan, besi hayvanlarını öldüren yüz binlerce orta köylüye ve ekmek bekleyen milyonlarca yoksul köylüye sahip değil. Bütün bunları hesaba katmadan her şeyi bir kenara atıp başardıklarına bakmadan sadece insan öldürme eylemiyle haşır neşir oluyorlar. “Stalin, kimseyi öldürmeseymiş…” Olsa dükkan sizin!
“GENÇ STALİN”
İngiliz anti-stalinist Simon Sebag Montefiore’nun bu kitabı “birinci kitap” diye anılıyor. Yani ikincisi de var. Yavuz Alogan çevirmiş kitabı. Üslubunu çok beğendiğim bu yazar, kitabı da gerçekten çok güzel çevirmiş.
Öncelikle şunu belirtmeliyim: Stalin’in 1930’larda gerçekleştirdiği siyasal tasfiyelerle ilgili arşivler hala açılmıyor. Büyük oranda…Rusya devleti ki şu anda Stalin düşmanıdır ama milliyetçi reflekslerle onun olağanüstü başarılarından rant elde etmek istemektedir, bu arşivleri açmıyor. Dolayısıyla Stalin’le ilgili bütün yazılanlar anı kitaplarına veya tam anlamıyla erişilemeyen bu arşivlere göre yazılmaktadır.
Montefiore neredeyse tamamen anılara dayanmaktadır. Tabi bu anılardan işine geldiklerini almaktadır.
Yine de Montefiore’nin kitaplarında ilginç bilgiler vardır. Bunları sağlam bir bilinçle okumakta zarar göremiyorum. Kapitalizmin mantığından sıyrılarak okunmalı bu kitaplar.
Yoksa Montefiore gibi banka soymuş bir Stalin sizi dehşete düşürür!
Sahi, banka açmak mı suçtur banka soymak mı?
Stalin 1907 yılında Tiflis’te büyük bir başarıyla çok büyük bir soygun yapmıştır. Bütün dünyada haber olmuştur bu. Bu soygun için direktifi direk yüz yüze Lenin’den almıştır. Üstelik Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi bütün banka soygunlarını yasaklamışken. Bolşevik hizbinin lideri Lenin Stalin’e bu emri yüzüne karşı söylemiştir ve bu gelen paralarla Bolşevik örgüt ayakta kalmış ve devrime gitmiştir.
Veya kadınlarla rast gele ilişkiler kurmak….Bu Stalin’i ahlaksız mı yapar? Stalin 1900lü yılların başında oldukça maço bir coğrafyada var oldu. Buna rağmen sosyalizme yürüdü. Stalin’den kadınlara karşı hatasız davranmış biri olmasını mı bekleyeceğiz? Böyle olmadığını görünce onun devrimci kişiliğini mi sorgulayacağız? Ne Stalin, ne Marx, ne Lenin, ne Castro, ne Che ne de bilmem kim…O iki yüzlü toplumsallık içerisinde var olmuş bu kişilerin her şeyi bırakıp ultra “ahlaklı” olmalarını beklemek yerine onların sınıflar mücadelelerinde oynadıkları rollerle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Stalin’in, insanlığın 40 bin yıldır yaptığı bir eylemi gerçekleştirdiği için benim gözümde değeri düşmüyor.
Kapitalizmin mantığından sıyrılacaksanız bu kitabı okuyun. Çünkü yazar sosyalizme inanmıyor. İnsanın insanı sömürmesini meşru buluyor. Stalin’i, çok çok çok zor şartlarda bunu ortadan kaldırmak isteyen bir insan olarak değil kişisel egosunu tatmin için manyakça hareketlerde bulunan biri olarak görüyor.
“STALİN: KIZIL ÇARIN SARAYI”
Aynı yazarın ikinci kitabının adı bu. “Genç Stalin”, Stalin’in doğumundan başlıyor noktayı Ekim Devrimi’yle beraber koyuyordu. İkinci kitap 1932 yılında Stalin’in eşi Nadya’nın intihar etmesiyle başlıyor, 1953’te Stalin’in ölümüyle noktayı koyuyor.
Aynı birinci kitap gibi kişiselliğe fazlaca odaklanan, Stalin dönemini ve uygulamalarını politik bir zeminde hele hele de sınıflar mücadelesi perspektifinden ele almaktan oldukça uzak bir eser. Kişiselliğe girince de ilgi çekici çok şey var pek tabi ki. Malum gıybet fena saran bir şeydir. Yemekte ne yedikleri, hangi filmleri seyrettikleri, hangisinin kadın düşkünü olduğu, Churchill’in içince ne yaptığı, Ribbentrop’un armuta benzeyen vücudu falan…Bunlar ve fazlasını “Kızıl Çarın Sarayı”ndan bulabilirsiniz.  
Böyle bir kitap işte. Bu kadar çetin mücadeleler verilirken, bunların sebep ve sonuçlarına odaklanmak yerine Stalin’i bu ortamda mantıksızca işler yapan ve 200 milyonu peşine takmış bir çılgın olarak anlatıyor.
Bir sürü yalan yanlış bilgiyle dolu ve büyük oranda anılara dayanıyor. Anılar arasındaki çelişkileri teşhir etmek gibi bir derdi yok. Her anı kitabını Stalin’e çakmak için bir fırsata dönüştürüyor.  
“ÖTEKİ STALİN”
Bu kitabın yazarı Yuriy Jukov bir Marksist değildir ama bir geri zekâlı da değildir. Bu arada Stalin’e kabahat bulmazsak öleceksek eğer 1938 doğumlu bu insanın nasıl oluyor da Marksist olmaması, bunun önlemlerinin alınmaması üzerinden kızabiliriz fakat Hitler faşizmiyle kavga edenin bizim vücudumuzun arka bölümünde yer alan organımız olmadığını da akıldan çıkarmayalım. Jukov, 1956 Hruşçov’un meşhur konuşmasından sonra akıl dışı bir şekilde gerçekleşen anti-stalinist kampanyayı saçma bulur. Son yıllardaki araştırmalarıyla anlatılanın tersine bir Stalin olduğunu fark etmeye başladığını söyler.
1937-38 yıllarında gerçekleşen siyasal tasfiyeler üzerine bir kitaptır bu. Kitabın adı sanki Stalin’in gündelik hayatından bilgiler verecekmiş gibi tınlar ama öyle değil.
1937-38 yıllarında savaş tehlikesini hisseden Stalin ve Bolşevik Parti savaş anında kendisine problem çıkartabilecek bütün kadroları tasfiye etmiştir. Bu esnada kurunun yanında yaş da yanmıştır. Bazı yerel otoriteler aşırıya da kaçmıştır ama bu hamle kaçınılmazdır.
Bunun yanlış olduğunu düşünen bir insanın 2. Dünya Savaşı’nın kazanılmasıyla, dünyanın faşizm belasından kurtarılmasıyla falan övünmemesi gerekir.
En fazla idam yetkisi isteyen Moskova otoritesi Hruşçov’un sonra kalkıp da “bunlar yanlış olmuştur, Stalin bir canidir” demesi gibi aynı.
1936 yılındaki anayasa tartışmalarına da değiniyor kitap. Kimsenin bilmediği bir şey, Stalin’in 1936’da bütün parti örgütlerinden gizli oy, açık sayım ve özgür propaganda istemesidir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tek adamı olarak anılan kişi bunun için mücadele ediyor ama çevresindeki 2. sekreterlerin pasif direnişiyle bunu hayata geçiremiyor. Yani neymiş Stalin, SSSCB’de her şeyi yapmaya gücü yetmiyormuş. Stalin, partide ve toplumsal yaşantıda dalkavukluk, donanımsızlık ve bürokratikleşme eğilimini gördüğü için bunun pan zehiri olarak parti örgütlerinde seçim yapılmasını düşünür. Kendisine ve partisine güvenmektedir. Bunun zarar değil yarar getireceğini, katılımcılığın artacağını, hizmet kalitesinin yükseleceğine inanır. Anayasa tartışmaları çıktığı esnada Hruşçov’un gazetede çıkan yazısı ne ile ilgiliydi dersiniz? “Moskova bölgesindeki parklardaki atlı karıncaların problemli yanları!!!!” Böyle işte.
Olsa dükkân sizin!
Stalin bütün bu kıl kuyrukları çok iyi teşhis ediyordu. Çevresinden uzaklaştırmıyorsa bilin ki onların o anda sergileyeceği bazı performanslara hayati derecede ihtiyaç duyduğu içindir. Başak seçenek yoktu çünkü.
“STALİN VE DEMOKRASİ TROSTKİY VE NAZİLER”
Sıradaki kitabımız bu. Ben Troçki’ye Troçki demeyi tercih ediyorum. Neden İngilizce konuşan birisinin duyduğunu geçirdiği yazıyı evrensel kabul edeyim?
Beş tane makaleden oluşuyor bu kitap.
Birinci makalede Troçki’nin oğlu Leon Troçki’nin Nazilerle yaptığı işbirliği inceleniyor. Burada kanıt olarak mahkeme tutanakları veriliyor. Bunları kanıt olarak kabul eder misiniz bilemiyorum ama her zamanki gibi sonuca odaklanmayı öneriyorum. Troçki’nin SSCB2yle ilgili, Stalin’le ilgili tezleri, düşünceleri emperyalistler tarafından aynen kullanılması neyi gösterir?
Yazar, kitabın büyük bölümünü kapsayan bu makalede açıkça bu işbirliğinden emin olduğunu söyler.
Rus devrimcileri büyük dava insanlarıydılar. Amaçlarına ulaşmak için her şeyi yapabilirlerdi. Troçki de amacı yolunda her şeyi yapabilecek bir insandı. Hayatta kaldığı süre boyunca yapmıştır da.
Bu makaleden sonra Stalin’in demokratikleşme hamleleri ele alınır. 1930’lardaki anayasa ve seçimler mevzusu ele alınır. “Öteki Stalin” kitabı gibi yani.
SSCB’nin kadro sıkıntısı her zaman olmuştur. Zaten yetenekli ve enerjik insanlar aynı oranda ideolojik olarak da gelişkin olsalardı SSCB yıkılmazdı. Bu her zaman böyledir. Sosyalizm mücadelesinde bu sorun her zaman karşılaşılacaktır. Nasıl bir durumda karşılaşılmaz? Ancak kapitalistler sosyalistlerin hiçbir şeyine karışmayacaklar onlara hiçbir müdahalede bulunmayacaklar, sosyalistler de bir 100 yıl kadar gözlerini iktidara dikmeyecekler, bu durumda olur.
200 milyonluk bir tarım ülkesini elinde bulmuş olan Stalin bundan dünyanın en ileri ikinci sanayisi olan, en dinamik, en enerjik ülkesini çıkarabilmişse üstelik de Hitler faşizmine rağmen, bu yüzden ben Stalin’e dünyanın en başarılı insanı diyorum.
İşler tereyağından kıl çeker gibi olmamıştır.
Açlıktan fabrikadaki dişlileri hurdacıya ekmek karşılığında satan bir işçide komünist bilinç, yurtsever bilinç var mıdır? Yoktur tabi ve bundan onu beklemek de hayaldir. İnsanlar çözebileceklerini düşündükleri sorunlara eğilirler. Devrimciler ve kadrolar da daha ilerisini zorlarlar.
Stalin olağanüstü iradesiyle kısa zamanda müthiş başarılar ve ilerlemeler elde edince kadro politikasını da düşünmeye başlamıştır. Kadrolarda görülen gevşeklik ve rahatlık kendisini rahatsız etmeye başlamıştır. Bu yüzden neler yapmak istediğini bir önceki kitapla ilgili olan bölümde yazdım, tekrar olmasın.
Burada bir şey dikkat çekmek istiyorum. Devrime katılan Bolşeviklerin hepsine önemli görevler verildi. Güvenilecek kimse olmadığı için yapıldı bu fakat bu kişilerin bu görevleri yerine getirme ehliyetine sahip olup olmadıkları yıllar geçtikçe sorun olmaya başladı. Bu görevleri yerine getirebilecek ama ideoloji olarak burjuva veya küçük burjuva olanlara mecbur kalındı. Böyle bir durumda ne yapılmalıydı? “Hayaller Şanzelize gerçekler Sarıgazi” misali Sovyetler Birliği bu unsurlarla zorunlu ittifaklar yapmıştır. Yine sonuca odaklandığımızda iyi kötü oluşturulmuş bir sosyalizm görürüz.
Sosyalizmi kurmak dünyanın en zor işidir. Stalin de bunu öyle ya da böyle başarmıştır. Kitap bu bakış açısına sahiptir    
“STALİN’İ ANLAMAK”
Bu anlayışa sahip bir başka kitap da Kemal Okuyan’ın “Stalin’i Anlamak” adlı kitaptır.
Adı üstünde kitap Stalin’i maruz kaldığı sorunlar ve son tahlilde bu sorunların üstesinden gelindiği şekliyle anlamaya çalışır.
Türkiye’de bir kişinin Stalin’le ilgili yazdığı kaç kitap vardır bilemiyorum ama bu onlardan biridir ve çok iyi bir kitaptır. Kemal Okuyan’ın her zamanki akıcı ve yaratıcı üslubu kitabı daha bir okunur kılıyor. Bu kitabı okuyunca Stalin’i “anlarsınız”. Boş beleş cümlelerle yola çıkmazsınız.
“MOLOTOV ANLATIYOR”
Ayrı bir yazı yazılmasını hak ettiğini düşünüyorum bu kitabın. Stalin dönemi boyunca ikinci en önemli kişi olan Vyaçeslav Molotov’un mülakatları gerçekten çok şey öğretiyor. Hayatının sonlarına doğru Stalin tarafından dışlanmasına rağmen Molotov nankörlük etmiyor ve başarılan şeylerin hakkını veriyor ve ekliyor: Stalin’siz asla başarılamazdı. Gıybet de fazlasıyla var kitapta. O yüzden Stalin’le ilgili okuma yapmaya başlayacak “gençlere” en başta bu kitabı öneririm.
Stalin döneminde tarım halk komiserliği yapan Benediktov’la yapılan söyleşinin aktarıldığı kitabı daha önce tanıtmıştık. http://boyunegme.blogspot.com.tr/2013/08/stalin-ve-hruscov-hakknda.html
SONSÖZ
1918’de Bolşevik Parti parti kimlik kartı bastırıyor. Bir ve iki numaralı üye kimdir dersiniz? Evet, yanılmadınız bir numaralı üye Lenin iki numaralı üye de Stalin’dir. O Zinovyevler, Kamanevler, “partinin göz bebeği” Buharinler değil tam bir eylem adamı olan Ysif Visiryanoviç Cugaşvili yani Stalin’dir iki numara.
Türkiye’de Kemalistlerin iddiaları vardır: Mustafa Kemal’e laf edecek cesareti bulamayanlar İnönü’yü eleştirerek aslında Mustafa Kemal’i hedef alırlar. Tabi bu 2007 gibi “komik” yıllarda falandı. Artık böyle bir şey yok. Benzer durum Lenin ve Stalin için de geçerlidir. Bazılarına göre Stalinizm çarpıtılmış bir Leninizmdir. Buradaki kitaplardaki anti-stalinist olan Montefiore Stalinizm için “somutlaştırılmış Leninizm” der.
Stalinizmi sadece insan öldürmek, baskı kurmak, müdahale etmek olarak ele alsanız da sınıflar mücadelesinde bir sınıfın iradesini ortaya koyması olarak ele alsanız da durum aynı.
Stalin ikinci en büyük Leninist idi.
“Stalingrad’ın adı tekrar Stalingrad olacak, bundan eminim.” Molotov, 1984.
Not 1: Yazı çok uzun oldu, o yüzden geri dönüp yazım yanlışlarını kontrol edemeyeceğim.
Not 2: Bu yazıyı dün yazmıştım ama Özgecan’ın durumu yüzünden yayınlamayı anlamsız buldum.
Not 3: Biz Stalinist değiliz. Biz kendimize Leninist diyoruz ama bugün Stalinizm denince bir ideoloji değil de onu seven, onun uygulamalarını destekleyen kişi anlaşılıyor. O durumda Stalinistiz.
Not 4: Stalin okula ikinci sınıftan başlamıştı. 13 yaşında “Türlerin Kökeni”ni okudu. Hayatı boyunca öğrenmeye büyük bir tutkuyla bağlı oldu. 20.000 kitap okudu. Tek başına koskoca bir şehrin altını üstüne getirebiliyordu (Batum). Sesi çok güzeldi. Evliliği küçümserdi. Dört farklı kadından çocuğu oldu. Öz oğlunu esir alan Nazilerin pazarlıklarını kabul etmeyince oğlunu kaybetti. Sinemayı çok severdi. İçki çok içmez tütün çok içerdi. 1.64 boyundaydı. Lenin “Marksizm ve Ulusal Sorun” kitabını okuyunca onun yazdığına ilk başta inanmadı.
İyi günler.
Bu yazı Genç Stalin, Lenin, Öteki Stalin, Stalin, Stalin ve Hruşçov Hakkında Ivan Aleksandroviç Benediktov ile Söyleşi, Stalin: Kızıl Çarın Sarayı, Stalin'i anlamak kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.