Aynı şey “Taste of Cherry/Kirazın Tadı”nda da olmuştu. Aylarca bilgisayarımda bir başyapıt bekletmişim de haberim yokmuş. Bu arada bir sürü gerekli gereksiz film izlemişim. “Before“larla ilgili yazı yazarken Richard Linklater’ın iyi bir diyalog yazarı olduğunu yazmışım. “Tape/Kaset” filmi de tıpkı “Before”lar gibi tam bir diyalog bombardımanı ama daha ilk dakikadan itibaren sizi içine alıp bitene kadar bırakmayan filmlerden. Amerikalı oyun yazarı Stephen Balber’in aynı adlı oyunundan perdeye uyarlanmış “Tape”. Doğal olarak tek bir mekanda geçiyor. Tiyatral havasında olan filmlere karşı mesafeli olmama rağmen “Tape”in olağanüstü zekice yazılmış diyalogları ve kurgusu sayesinde filmi bir dakika bile sıkılmadan izledim. Liseden beri arkadaş olan Vince ve John yönetmenin (veya yazarın) egosuyla alter-egosu gibiler. Arkadaşlıkları hiç bitmeyen bu ikili iyiyle kötünün ebedi ve ezeli mücadelesi şeklinde tezahür ediyor gibi görünüyorlar. Film ilerledikçe tıpkı hayattaki gibi iyi ve kötü tamamen birbirine giriyor ama açılışta sanki resim bu. Vincent uyuşturucu satıcısı, motelde kalıyor, ortalıkta donla dolaşıyor, bira içiyor vs. Bu motellerin Amerikan filmlerindeki imajını çok ilginç buluyorum. Bütün kaybedenler, b insanları, bayan garsonlar, Psycho‘lar ve çapkınlar orada. Motelde bulunan ve içerisinde saygınlık barındıran bir eylem veya insana sık rastlamıyoruz. Vincent burada türlü polimler düzenliyor. Derken odaya John geliyor. Sıkı durun: bağımsız film yönetmeni, festival için orada ve iyi bir otelde kalıyor. Toplumun nereye gittiği üzerine tezi olan filmler çekiyor iddiasında. Tabi Vince buna o beyaz kıçıyla gülüyor. Onun da herkesten bir farkı olmadığını kanıtlamak istiyor. Yıllardır aralarında olan gizli rekabetin etkisiyle tabi. Şişman bir arkadaşım vardı. Eminim çocukken yaramazdır da. Birgün iki aile masada çocuklarla beraber yemek yerken, bir yellenme sesi duyulmuş. Annesi kimin yellendiğini merak etmeden “Serkan kalk masadan!” diye bunu kovmuş olay yerinden. Bunun acısını bir türlü unutamıyor ve ben değildim, o janti çocuklardan biriydi der durur. Vincent da o hesap hep masadan kovulan çocuk olmaktan bıktığı için aslında Mr. Virtue’nın aslında ne mal olduğunu kanıtlamak istiyor. Bunun için bulduğu enstrüman lisedeki kız arkadaşı Amy’dir. Kendisiyle çıkmıştır ve kızla ondan sonra John çıkmıştır. Bu acıyı unutamayan Vincent, gizli bir teyp kasedinin her şeyi çözeceğini ve arınacağını umar ama işler, diyaloglar öyle bir sarpa sarar ki içinden üçü de çıkamaz. Kim masum, kim suçlu? Herkes eteğindekileri döker ve ağzınız açık bir şekilde filmi bitirirsiniz. Klostrofobik ortamda geçiyor film. Tek mekan. Bir motel odası. Dolayısıyla harçlığınızla nasıl başyapıt çekersinize bir örnek daha var elimizde. Oyunculuklar inanılmaz başarılı. “Before”ların jönü Ethan Hawke Vince rolünde çok inandırıcı. John rolünde Robert Sean Leonard da çok başarılı. Kendisi “Dead Poet’s Society/Ölü Ozanlar Derneği”nde oynamış. Bu filmin Türkiye’de bir geyik muhabbeti potansiyeli olduğunu biliyorum ve altı vermişim arşivime göre, fakat hiçbir şey hatırlamıyorum filmle ilgili. Ethan Hawke’ın o zamanki karısı Uma Thurman Kill Bill öncesi Amy rolünde bana göre döktürüyor. Bundan sonra Richard Linklater’ın takipçisi olacağım ve geçmiş işlerini en yakın zamanda bitireceğim. Şiddetle tavsiye ediyorum. İyi pazarlar.
gerçekten çok zekice kurgulanmış bir film aslında filmin başında john'un vince'in yeni ayrıldğı sevgilisine yazdığını düşünmüştm ama taa lise dönemnde zaten bunu yapmış beni ters köşe etmesi hoşuma gitti sonu da mükemmeldi çok beğendim