“The Chaser” (2008)

Her ne kadar uzakdoğu sinemasının handikaplarını sık sık gündeme getirsem de, bu sinemadan kopamıyorum. İşte yine kaliteli bir çalışma. The Chaser (Takipçi, Hong-jin Na, 2008) temposuyla, ilginç karakterleriyle, başarılı atmosfer yaratımıyla kendisini zevkle izlettiriyor. Anti-kahraman yaratımında oldukça başarılı. Polis eskisi bir beyaz kadın tacircisini (!!!???) kahramana dönüştürürken hiç de zorlanmıyor. Filmdeki şiddet sahneleri dozunda ve de başarılı. Filmin Amerika’da yeniden çekileceğini ve başrolünü Leonardo Di Caprio’nun oynayacağını duydum. Umarım daha önce Caprio’nun oynadığı uzakdoğu yeniden çevrimi kadar başarılı olur. The Departed‘dan (Köstebek, Martin Scorsese, 2006) bahsediyorum. Filmi genel olarak beğendim; ancak burada bana yanlış gelen bir tutumu tartışmak istiyorum. Uzakdoğu filmleri vizyona çıkarken filme isim verme konusu çok tartışmalı. Bu filmlerin bir uluslararası isimleri (international title) oluyor; fakat nedense filme isim verirken, Amerikalılar filmin orjinal dilindeki ismini nasıl algılıyorlarsa öyle isim veriyorlar. The Chaser‘in da ismi “Chugyeogja”. The Host (Yaratık, Joon-ho Bong, 2006) adlı süper filmin ismi de aslında “Gwoemul”. “Bin jip”, “Hwal”, “Ringu”, “Ju-on”, “Mou gaan dou” gibi örnekler çoğaltılabilir. Bu tutumu mantıksız buluyorum. Uluslararası isim kullanılmalı diye düşünüyorum. Uzakdoğu isimleri filme ayrı bir hava katıyor diye mi düşünülüyor acaba?

Bu yazı anti-kahraman, Hong-jin Na, Köstebek, Leonardo DiCaprio, Martin Scorsese, Takipçi, The Chaser, The Departed, The Host kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.