Meryem: Bir gün ben evde temizlik yaparken çıkageldi. Önce Elif’ten konuşmaya başladı. İstersen kocanı aradan çıkartırım dedi. Çocuklarını kabul ederim dedi. Bununla anlaşmış gibi konuşuyordu. Nasıl yapacaksın diye sordum. Ben yaparım dedi. Bana bırak dedi. Çaresizlikten kabul edecek gibi oldum, aslında ötekine öfkemden. Ne olacak diye düşündüm. İkisi de adi, ikisi de karaktersiz. Hiç olmazsa bunun parası var, durumu iyi. Üst kata taşınırız, çocuğuma bakarım. O zaman Can kucağımdaydı daha. O arada sarıldı. İstemedim ama karşı da gelemedim. Öyle başladı. Önceleri tiksinirdim. Karşı geleyim diye düşünürdüm ama gelsen ne olacak? Ne yapacaksın? Nereye gideceksin? Böyle sürüp gitti. Sonra kocamı uzak yerlere işe göndermeye başladı. Sana doyamıyorum, geceleri de yanımda ol diye. Çok geceler evinde kalmaya başladım. Olmadık şeyler istemeye, manyak manyak şeyler yaptırmaya başladı. Porno filmler izlettirir, gördüklerimizi yapmamı isterdi. Yaptırırdı da. Bazı günler yukarıda onun istediklerini, gece aşağıda kocamın istediklerini yapardım. Düşünürdüm, ikisi de biliyor diye. İkisi de kabul ediyor. Nasıl oluyor diye düşünürdüm.
Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet”ten (1997) sonraki filmi “Üçüncü Sayfa”yı (19999 yeniden izledim. Youtube’da bu filmle ilgili röportajı var. Röportaj içerisinde filmin sağlıklı izlenmesini engelleyecek bazı bilgiler olduğunu belirteyim. Bu arada ilk defa bu kadar uzun bir Zeki röportajı izledim. Zeki’nin konuşarak kendisini ifade etmede sıkıntıları olduğunu gözlemledim. Bazı insanlar böyledir. Konuşurken sürekli ıııı, ıııı gibi sesler çıkarırlar, kelime dağarcıkları zayıftır, dikkat dağıtıcı üslupları vardır. Zeki konuşurken yetersiz ama yazarken yani senaryo yazarken üzerinde çok düşündüğü bir gerçek. O röportajda “Masumiyet”in iyi gişe yapması sonucu, film yapma olanaklarının arttığını söylüyor. İyi gişe dediğimiz de 80 bin civarı. O sene “Eşkiya”nın iki buçuk milyon gişe yaptığını hatırlatayım. Bu gelişme sonucunda Zeki sinemayı daha fazla ciddiye aldığını, ne yapmak istediği üzerinde daha fazla düşündüğünü söylüyor. İnsanın içerisindeki kötüyle ilgilendiği için “Üçüncü Sayfa” ve diğer filmleri gibi filmler yapmak istediğine karar veriyor. İşte böyle bir motivasyon sonucunda ortaya çıkan bu film, izlemeye ve üzerinde düşünümeye değer. Zeki, alt sınıfların birbirine uyguladığı faşizmden daha kuvvetli bir faşizmin olmadığını düşünüyor. Bütün filmlerinde ortaya çıkan olumsuz tablonun kaynağını sistem değil de insanoğlunun doğası olarak görüyor. Nihilist ve kaderci bir anlayış bu. Ben buna katılmıyorum. Bütün olumsuzlukların kaynağını sistem daha doğrusu kapitalist sistem olarak görüyorum. Her şeyi kar, rant olarak algılayan bir sistemin ürettiği faşizmden daha büyük bir faşizm olamaz. Şu anda bu yazıyı okuduğunuz mekanda bile sağınıza, solunuza bakın; bu sistemin olumsuz izlerini görmemeniz kaçınılmaz. Zeki’yle bu anlamda çelişiyorum ama onun yaptığı alabildiğine gerçekçi, sert, tavizsiz sinemayı takdir etmemek de imkansız. Ticari sinema yapamaz mıydı Zeki? Dizi piyasasına var olup, malı götüremez miydi? Cevap evet ama bunları yapmadı ve onbinlerle ifade edilen gişeleri olan filmler yaptı. Bir şeyler söylemek istedi. Toplumcu gerçekçiliğin değil ama gerçekçiliğin en ilgi çekici filmlerini çekti. Belki sistemi aklayarak onun devam etmesine katkıda bulundu ama entellektüel üretime katkıda bulunduğu için aynı zamanda sistem için tehlike de arz etti. “Üçüncü Sayfa” da bu bağlamda alabildiğine çarpıcı, sert bir film. Bir kere filmin adı “Üçüncü Sayfa”. Yani anlattığı hikaye, içerisinde güzel olan hiçbir şey barındırmayan bir hikaye. Çok başarılı mekan seçimleri var. Röportajında belirttiği gibi; müzik, kamera hareketleri, ışık oyunları gibi seyirciyi yönlendirmeye yönelik hiçbir sinemasal hile barındırmıyor. Çıplak bir çift göz, bir apartmanın bodrum katında ne görüyorsa onu gösteriyor. Her zamanki gibi merhamet, acıma, dayanışma gibi insani olgulara kesinlikle prim vermeyen bir evreni anlatıyor Zeki. Bazı inandırıcılıktan uzak diyaloglar, teknik acemilikler dışında kusuru olmayan bir film. Bana söz verin ve eğer bu filmi bu yazı dolayısıyla izlerseniz neden böyle diye beyin jimnastiği yapın, olur mu? (Zeki’ye nanik yapıyorum buradan).