29 Ocak’ta bundan sonra Jim Jarmusch’çuyum diye yazarken Fassbinder filmlerine de eğileceğimi yazmıştım. “Fox ve Arkadaşları” iyi bir filmdi. Yönetmenin İkinci Dünya Savaşı Üçlemesi’nin ilk iki ayağı olan “Die Ehe der Maria Braun/Maria Braun’un Evliliği” (1975) ve “Die Sehnsucht der Veronika Voss/Veronica Voss” (1982) adlı filmlerini de izledim bu arada, fakat bu iki filmin içine girmesi çok zordu. Alman tarihi ve kültürünü iyi bilmediğim için bu iki filmden yeteri kadar lezzet alamadım. Bu arada Fassbinder’in ilk uzun metrajı “Liebe ist kalter als der Tod/Aşk Ölümden Soğuktur”u izledim. Sanırım bu isimde, arabesk şarkıcı Bergen’in hayatını anlatan bir Türk filmi de mevcutmuş. Yalnız ve güzel ülkemden hırsızlığın bir örneği daha. Mafya ve suç dünyası fonunda üçlü bir aşk/arkadaşlık hikayesi “Liebe ist kalter als der Tod”. İlk film olmasına rağmen tüm Fassbinder özelliklerini barınıdırıyor içerisinde. Fassbinder modern toplumun insanı dişlileri arasında öğüttüğünü düşünür ve bu eziyetin ilişkilerde de bir taraf tarafından yansıtıldığını göstermek ister filmlerinde. Bu filmde de gerek dugusal ilişki gerekse de arkadaşlık ilişkisi, içerilerinde bir sömürme barındırıyor. Kimse kimseyi rahat bırakmıyor. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Fassbinder filmlerinde genellikle görülen ırkçılık temasından “Liebe ist kalter als der Tod”da nasibini bir Türk alıyor. Fassbinder’in kendisinin oynadığı Franz adlı kadın satıcısının bir Türk kadın satıcı tarafından öldürülmek istemesi üzerine, ekip harekete geçiyor ve Türkü öldürüyorlar. Sonrasındaysa Türkün ölümünün Alman otoriterler tarafından hiç de önemsenmediğini ama aynı olayda hayatını kaybeden Alman kız içinse Franz’ın sorgulandığını görüyoruz. Bütün bunlar bir yana “Liebe ist kalter als der Tod” çok enteresan bir sinemacının ipuçlarını vermesi açısından önemli bir ilk film. Ve kesinlikle bir biçim filmi. Jean-Luc Godard’ın “Breathless/Serseri Aşıklar” filmine hem içerik hem de biçim olarak oldukça benziyor. Fransız Yeni Dalga ve tiyatro etkileri filmde açıkça görülüyor. Umursamaz tavırlarıyla Fassbinder, omuzdaki kameradan Belmando’yu fazlasıyla andırıyor. Camp (kitschliğin bilinçli kullanılması) estetiği, Brecht etkisi ve Fassbinder’in fobilerle dolu alabildiğine kötümser Almanya’sı bu filmde bir araya gelmiş gibi duruyor. Fassbinder’e meraklıysanız mutlaka görmelisiniz, böyle bir merakı olmayanlarınsa görmek isteyebileceği bir film değil “Liebe ist kalter als der Tod”.
Facebook Hesabım
Ben kimim?
Mesleğim İngilizce öğretmenliği olmakla beraber, bu sitenin İngilizce öğretmenliğiyle alakası yoktur. 2008 yılından beri blog yazarlığı yapıyorum. İlk başlarda sadece sinema yazıyordum. Sonra daha çok siyaset yazmaya başladım. İki, üç senedir ise (şu anda 2016'nın sonundayız) "her şeyi" yazıyorum. Sitenin üstündeki görselin altında yer alan sekmeler benim ilgi alanlarım ve bu alanlarda yazılar yazıyorum. Eski yazılarım, yeni yazılarım hepsi bu sitede olacak artık. Keyifli okumalar dilerim... Baran DoğanSinek İkilisi Ne Demek?
Sinek ikilisi, briçteki en değersiz kağıttır. "Sinek ikilisi muamelesi yapmak" gibi bir deyime malzeme olmuştur. Birisini önemsememek anlamındadır. Kendimle dalga geçmeyi sevdiğim için bu ismi tercih ettim.Yazı Arşivim
-
Son Yazılarım
- Yeşil Peri Gecesi 15 Aralık 2024
- Ferdi Tayfur Türkiye’dir! 7 Ekim 2024
- Toza Sor 23 Haziran 2024
- “Güven” 15 Nisan 2024
- Her Şey Sınıfsal Mı? 14 Nisan 2024
Bazı Eski Yazılarım